Toprak bütünlüğü!
Dış politikada “Komşuların toprak bütünlüğüne saygı” kavramı, barışçı ve iş birliği öneren bir politikayı dile getirir. “İçişlerine karışmama”, “Kendi kaderini tayin hakkı” gibi, bu da ticari, sosyal, kültürel, siyasi ilişkileri belli bir düzeyde tutmaya hizmet eder, savaş nedenlerini ortadan kaldırmayı amaçlar. Olağan koşullarda her devlet bu ilkeleri ilişkilerinin temeli olarak kabul eder.
Günümüz koşullarında, maddi-nesnel dayanaklarını önemli ölçüde kaybetmiş olan “Toprak bütünlüğüne saygı” ilkesi, “Doğal ve beşeri sınırların yeniden inşası” mecburiyeti karşısında hayat imkanı bulamamaktadır. Bugün Ortadoğu’da bu ilkeye sadık kalan herhangi bir devlet yoktur; hiçbir komşu diğerinin toprak bütünlüğüne saygıyı aklından bile geçirmemektedir. Bu satırları, bir arkadaşımın uyarısıyla yazıyorum. Çünkü geçenlerde katıldığım bir televizyon programında, alışkanlıkla “Irak’ın toprak bütünlüğüne saygı”dan söz etmiştim. Tamamen anlamını kaybetmiş bir taleptir bu.
Bir toprağın bütünlüğünü savunmak için, her şeyden önce o toprak üzerinde yaşayanların bütünlüğüne inanmak gerekir. Açıkça cevaplanması gereken soru şudur: Bugün bir Irak halkı var mıdır? Siyasi, kültürel, toplumsal, ekonomik bağlarla birbirine bağlanmış insan topluluklarından ve onların oluşturduğu bir ortak hedeften söz edilebilir mi?
Yoksa her biri ayrı bağlanma ve birleşme noktaları arayan, bir diğeriyle olan ilişkisinden umudunu kesmiş ayrı ve hatta karşıtlaştırılmış topluluklar mı vardır?
Zaten hepsi dönemin emperyalist uzlaşmaları tarafından belirlenmiş “devlet sınırları” günümüz koşullarında çoktan erimiştir. Bunun emperyalist bir proje olduğunu söylemek, komployla açıklamak geçersizdir. Elbette bütün emperyalistler, bu kaynayan cehennem kazanından kendilerine pay çıkarmak için bütün güçleriyle müdahale etmeye çalışmaktadır; fakat olup bitenlerin yalnızca onların eseri olduğunu söylemek imkanı yoktur. Süreç, “beşeri coğrafya”nın kendi “siyasi coğrafyasını” belirleme yönünde ilerliyor.
Mesut Barzani’nin son açıklamaları da bu yöne işaret ediyor. O, “Irak’ta son yaşananlar, Kürt halkının kendi geleceğini belirleme fırsatını kaçırmaması gerektiğini ortaya koydu” derken, bağımsızlığı ilan etmek için ABD’den izin istemesini bir yana bırakırsak, kaçınılmaz olanı dile getirmektedir.
Ancak bu IŞİD’in kendi bölgesini yaratma girişimi ile birlikte düşünüldüğünde, hemen akla gelebilecek sonuçlarıyla birlikte büyük bir kapışmanın da kapısını açabilir.
Geçerliliği kalmamış toprak bütünlüğü kavramı, halkların kendi kaderlerini tayin ilkesiyle birleşerek egemen halkların topraklarının bütünlüğü biçiminde yeni bir hayat bulacaktır.
Evrensel'i Takip Et