Gerçekler, iktidar ve zaman
Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmasının ardından gerçekleştirilen gazeteci eylemlerinde bir ara öne çıkan sloganlardan biri şuydu: ‘Şiirden, kitaptan bomba olmaz başbakan’.
Bu sloganın atılmasına neden olan şey Başbakan Erdoğan’ın bir ifadesiydi.
Erdoğan, 13 Nisan 2011 günü Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Genel Kuruluna hitap ettikten sonra, Avrupalı parlamenterlerin kendisine yönelttiği soruları yanıtlıyor. Lüksemburglu Parlamenter Anne Brasseur’ün, “Basın özgürlüğünün önemini vurguladınız. İmamın Ordusu kitabı sansüre uğradı ve Ahmet Şık isimli gazeteci tutuklandı. Yayından önce yapılan sansürün ve yazarının tutuklanmasının sebebini açıklar mısınız?” sorusu üzerine Erdoğan şunları söyledi: “Bu kitapları toplatan ben değilim. Bu basılmamış kitapla ilgili bu tutuklanan medya mensuplarının belge, bilgileri dediğimiz olay var ya, işte bu belge ve bilgiler ardından neyin geldiğini gösteriyor ki yargı, yürütmeye ‘Burada şöyle bir hazırlık var, hemen siz bu hazırlığın üzerine gidin’ diyor ve o hazırlığın üzerine gidildiğinde ortaya bu çıkıyor. Bombayı kullanmak suçtur ama bombanın hazırlanmasındaki malzemeleri kullanmak da suçtur. Diyelim ki bir yerde bombanın kullanılmasında ne varsa, fitilinden ta diğer maddelerine varıncaya kadar ne varsa bunun ihbarı gelmişse, güvenlik güçleri gidip bunları toplamaz mı, almaz mı?”
Ardından da, Erdoğan 10 Haziran günü NTV’de konuk olduğu programda, Ruşen Çakır’ın
sorulduğu dönem ve sorulduğu yer açısından mesleki bir başarı sayılabilecek sorusuyla karşılaştı: “Geçenlerde Nedim Şener’i ziyarete gittim kendisi benim yakın arkadaşımdır. Çok güvendiğim kefil olduğum bir arkadaşımdır Ahmet Şık da öyle. Sizin Strasbourg’ta yaptığınız kitap bomba benzetmesi kendilerini çok rahatsız etmiş; beni de rahatsız etti. Bunu bir açar mısınız? Kitap yazmak nasıl terör olur?”
Erdoğan’ın yanıtı şu oldu: “Yani öyle kitaplar vardır ki bombadan daha tesirlidir.”
İşte bu söylem, ‘Şiirden, kitaptan bomba olmaz başbakan’ sloganını bir dönemin gazeteci eylemlerinin popüler sloganı haline getiren söylemdir.
Ve Başbakan dünkü grup toplantısında ise şu ifadeleri kullandı: “Pensilvanya şebekesi hakkında kitap yazma hazırlığı yaptı diye, bakın kitap yazdı diye değil, hazırlığını yaptı diye insanlar mahkum ediliyor.”
Erdoğan liderliğini yaptığı AKP Hükümeti, meslektaşlarımız Ahmet Şık ve Nedim Şener’in de aralarında bulunduğu çok sayıda kişinin tutuklanmasına giden siyasi operasyonları Gülen Cemaati kadrolarıyla birlikte yürüttü, yönetti. Şimdi ise, tüm o sürecin günahlarını eski ortağının üzerine atmaya çalışıyor.
Başbakan, dünkü konuşmasında, son Balyoz tahliyelerine imkan tanıyan düzenlemeyi de kendilerinin yaptığı değişiklikle açıkladı.
Erdoğan, Cemaat ile birlikte o operasyonları yürütürken, ‘darbe ile mücadele’ söylemini kullanıyordu ve seçimlere de bu söylemle gitti. Rakiplerini de darbeye destek vermekle suçladı. Bugün de, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanırken ‘Pensilvanya çetesi’ diye tanımladığı Cemaati tüm o süreçlerin tek sorumlusu ilan ederek, bugün o ‘çete’nin yargı ve bürokrasi içindeki ‘darbeci’ unsurlarıyla mücadele ettiğini öne sürüyor. Karşısına ‘çatı adayı’ çıkaran rakiplerini de ‘Pensilvanya çetesi’ni arkasına almakla suçluyor.
Ancak ortada Başbakanın, dönemsel ittifak politikalarıyla, eğip bükemeyeceği, halı altına süpüremeyeceği gerçekler var. Örneğin, ‘Yani öyle kitaplar vardır ki bombadan daha tesirlidir’ cümlesinin kendisine ait olması gibi.
Bağlarken vurgulayalım; Doğu Perinçek ve Hanefi Avcı örneğinde görüldüğü gibi, Hükümetin Cemaat ile girdiği savaşla birlikte cezaevinden çıkarılanlar, Hükümetin taktiğiyle uyumlu olarak sadece Cemaati suçlamakla yetinebilirler. Yani kendilerini gönüllü olarak Hükümetin bir ‘Halkla ilişkiler faaliyeti nesnesine’ dönüştürebilirler.
Açıktır ki bu tutumu takınanlar, Erdoğan’ın dün de dile getirdiği ‘başkanlık sistemi’ hedefine varmak için kendilerini basit birer basamağa dönüştürmüş oluyorlar. Tarih de onları böyle yazıyor.
Evrensel'i Takip Et