26 Haziran 2014

3 Temmuz\'un rövanşında Fenerbahçe

13. Ağır Ceza Mahkemesi beklenen kararı verdi.
3 Temmuz süreci “yeniden yargılanacak”.
Bireysel başvuru yapılan Anayasa Mahkemesi’nin de benzeri bir karar vermesi an meselesi.
Muhalif mahallede ikamet eden, tecrübeli bir “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” olarak, 4 Temmuz 2011 günü ne düşünüyorsam yine aynı noktadayım.
Üç sene önce, 3 Temmuz operasyonun “temiz futbol” kisvesi altında “siyasi” bir kararla futbol alanının biçimlendirmek için yapıldığını anlamak için büyük bir akla, zekâya sahip olmak gerekmiyordu.
Üç yıldır yazıyoruz ama bir kez daha altını çizmek gerekirse:
“Şike” iddiasıyla yapılan izlemeler işin içine “silahlı suç örgütü” sokularak, spor mahkemelerinin elinden alınıp Özel Yetkili Mahkemelerin alanına sokulmuştu.
“Siyasal mühendislik” adına açılan torba davaların tetikçi kalemleri bir anda futbol uleması kesilmiş, ekranlarda “yargısız” infazlara başlamıştı.
Sonradan “alo Fatih” hattı üzerinden uzaktan kumanda edildiği açığa çıkan merkez medyanın sözcüleri daha ilk günden “suçluyu” ilan etmişti.
O güne kadar hayatında futbol yazmamış olan okyanus ötesinin sözcüsü “gazeteciler” dizi yazılarla “suçluyu” ilan edip “yargısız infazını” yapmaya başlamıştı.
İstanbul emniyetinin internet sayfasında yine o güne kadar örneği görülmedik biçimde 19 maçta şikenin kesin olarak delillendirildiği ilan edilmişti.
Kesin olarak delile bağlandığı iddia edilen maçlar için ligin bitiminden sonra harekete geçilmemiş, seçimlerin bitmesi beklenmişti.
Yaşını biraz almış tecrübeli bir memleket insanı için bu işin içinde başka bir iş olduğunu anlaması için başka bir işarete gerek yoktu.
Nitekim 3 Temmuz süreci ilerledikçe, dava aşamasında, temyiz aşamasında, UEFA ve CAS aşamasında kurulan “tezgâh”, renk körlüğünden muzdarip olanlar dışında, bütün boyutlarıyla ortaya çıktı.
Aradan üç yıl geçti.
Bu süreçte, Fenerbahçe taraftarının duruşuyla, mücadelesiyle özel bir yeri var.
Daha “operasyonun” ilk günlerinden itibaren, Beşiktaş’ta savcılık önünde, Şişli Etfal hastanesinde, 10 Temmuz’da önce Topuk Yaylası’nda sonra Bağdat caddesinde, Silivri’de, Çağlayan’da bıkmadan, usanmadan “adalet” talebini haykırdılar. Cop yediler, biber gazı soludular, plastik mermi ilk defa onların üzerinde denendi, TOMA’larüzerlerine sürüldü ama “adalet” arayışından vazgeçmediler.
Gelinen noktada en büyük pay Fenerbahçe taraftarı ve onlarla birlikte hareket eden, hiç de azımsanmayacak sayıdaki, farklı renklere gönül veren “adalet” arayıcılarınındır.
Artık ne özel yetkili mahkemeler, ne operasyonu düzenleyen polisler ne de “Alo Fatih” var.
Torba davaların hepsinde ardı ardına “yeniden yargılama” kararları çıkıyor.
Peki, ne oldu? Bir anda memlekette “evrensel hukuk kuralları” mı geçerli olmaya başladı?
Hayır, sadece siyasetin rüzgârları yön değiştirdi.
Evet, üç senenin ardından bu noktaya gelinmesi önemli bir başarı ama her şey bitmedi.
Şimdi şeffaf ve adil bir yargılama sürecinin gerçekleşmesi için seferber olunmalı.
Memleket coğrafyası kaotiktir, aynı mevsimde dört farklı iklime şahit olabilirsiniz.
Yani rüzgârın yön değiştirmeyeceğinin garantisi yoktur.
Esas mesele ise memleket genel kamuoyunun kabul edeceği “evrensel” hukuk kuralları ve usullerinin geçerli olduğu bir yargılama sürecini hayata geçirebilmektir. 22 Ocak’ta Bağdat caddesini dolduran yüzbinler bu sürecinde en büyük teminatı olacaktır.

Evrensel'i Takip Et