26 Haziran 2014

Kürdistan\'daki gelişmeler ve seçimler

20. yüzyılın başında dünya egemenleri tarafından parçalanan ve uluslaşması ciddi bir şekilde engellenen Kürtler, 21. yüzyılın ilk 14 yılını geride bırakırken Kürdistan’da yeniden kendilerini tarih sahnesinde güçlü bir şekilde var edecek şartlarla karşı karşıyadırlar. 20. yüzyılın dağınık, başıbozuk ve lidersiz toplumu olan Kürtler, bugün her parçada güçlü örgütlülüğü olan bir merhaleye erişmiş ve Ortadoğu’da hedefi olan her çıkar grubunun hesaba katması gereken bir pozisyona sahip olduklarını taraflı tarafsız her kesime kabul ettirmiş bulunmaktadırlar. Ancak bu durum ve konjonktür Kürtlere güçlü avantajlar sağlarken onların aynı zamanda çok dikkatli olmaları, sorumlulukla davranmaları, kendi aralarında sıkı bir birlik ve dayanışma içinde olmaları göreviyle karşı karşıya olduklarını otaya koymaktadır. Gerek güneyde gerekse Rojava’da elde edilen kazanımların ulusal birlik ve dayanışma olmadığı zaman ciddi tehlikelerle karşılaşma olasılığının ne kadar yüksek olduğunu, uluslararası canavarlar ve Saddam kalıntılarının oluşturduğu kanlı terör elemanları örgütü  IŞİD’in Musul ve çevresini ele geçirmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu tehlikeli jeopolitik durum, Kürtlere sürece çok daha güçlü, etkili  ve sonuç alıcı bir şekilde müdahil olmak dışında bir seçenek bırakmamaktadır.
Kürtler aralarına hendek kazmak bir yana derhal ulusal kongreyi toplamaları ve tarihin bu fırsatını kaçıracak tutumlardan uzak durmaları gerektiğini bilince çıkarmalıdır. Her şeyden önce kendi kaderlerinin ve geleceklerinin yaratıcısı ve efendisi olmalı ve bunun gerektirdiği sorumlulukla hareket etmeyi bilmelidirler. Kısacası Kürtler, bir taraftan kendi geleceklerini özgürce belirlerken, diğer yandan bölgenin diğer mazlum halklarıyla, inançlarıyla ilişkilerini geliştirmeli ve onlara dostluk elini uzatmaktan geri durmamalıdır.
İşte böylesi tarihi bir süreçte Türkiye Kürtleri, bir taraftan yürütülen barış ve çözüm süreci, diğer yandan Türkiye’nin emekçileriyle, ezilenleriyle, azınlıklarıyla, dışlanan inançlarıyla, hor görülen tüm kesimleriyle birlikte yılların statükocu ve tahakkümcü kesimlerine karşı bir sınavla karşı karşıyadırlar. Bilindiği üzere Türkiye 10 Ağustos’ta cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 1. turu için sandık başına gidecektir. Şimdiye kadar ortaya çıkan veriler ışığında cumhurbaşkanlığı için muhtemel üç aday olacaktır. Seçimler, aynı kaynağın ve çevrenin farklı soslarla sunulmuş adaylarıyla (CHP-MHP’nin çatısının adayı Ekmeleddin İhsanoğlu ve AKP’nin adayı büyük olasılıkla Tayyip Erdoğan) Kürtlerin, ezilenlerin, yoksulların, emekçilerin, Alevilerin, liberallerin, ranta bulaşmamış dindarların, azınlıkların, ve dışlanmış tüm toplumsal kesimlerin adayı olarak sunulacak (ki en muhtemel aday Selahattin Demirtaş) arasında geçecektir. İlk ikisi muhafazakar, milliyetçi oylara talip olurken, ikincisinin sayılan kesimlerin oylarına talip olacağını söylemek sanırım kahinlik olmayacaktır. Bu durum, yıllardır seçeneksiz olduklarını iddia eden bu kesimlere seçeneksiz olmadıklarının en somut işareti olacaktır. Bu kesimler ‘Nasıl olsa seçilemeyiz’ duygusundan kendilerini derhal kurtarmalı ve beraberce geleceği kurmaya bugünden başlamalıdırlar.
Türkiye’nin illaki statükonun dayattığı milliyetçi, muhafazakar ve mukaddesatçı bir adaya  mahkum olmadıklarını göstermelidirler. Belki seçimi kazanamazlar ama geleceğe ve karanlığa bir mum olacak bir ışığı bugünden yakabilirler. Bu birliği yaratmış Türkiye Kürtleri işte o zaman Ortadoğu’nun halkları için birleştirici nadide bir örnek olmayı başarmış olurlar. O zaman Türkiye egemenlerinin Kürt Karşıtı akıl almaz IŞİD, el Nusra iş birliklerine karşı da güçlü bir cevap vermiş olacaklardır. Ancak, hem kendileri hem de diğer halklarla yaratmış oldukları bu birliği yaratmaları durumunda Ortadoğu’nun  bu kan gölüne dönmüş makus kaderine son verebilir ve geleceğin ışığı olabilirler.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et