26 Haziran 2014

Zihniyet aynı, amaç aynı, paket aynı

Hükümetin, “Müzakere sürecini güçlendirmek için hazırladığını” iddia ettiği düzenlemeleri içeren “paketin” bugün Meclise sunulması bekleniyor. Hükümet kaynakları, düzenlemenin Meclisin tatile girmesinden önce yasalaştırılacağını belirtiyor.

Ekime ertelenmesi beklenen bu düzenlemenin bir an önce Meclise sunulması karşısında, “cumhurbaşkanı seçimleriyle bağlantılı” olup olmadığı tartışması da yapılacaktır ama, bu sorunun önemli yanı değildir. Asıl önemli yan, bu düzenlemenin süren “Müzakere sürecinin ihtiyacına mı yoksa Hükümetin ihtiyacına mı yanıt verdiği”dir. Çünkü gerek Kürt siyasi güçlerinin gerekse Kürt sorununun barışçıl biçimde çözümünü savunanların başlıca isteklerinden birisi sürece yasal bir zemin kazandırılması, bunun için yasal ve anayasal düzenlemelerin yapılmasıydı. Bu talep özellikle de İmralı görüşmelerinin legal hale gelmesinden beri ısrarla öne sürülüyordu.

ZİHNİYET AYNI ZİHNİYET!

Bu konudaki talepleri Hükümet ya tümüyle görmezden geldi ya da meseleyi “Pişmanlık yasasında yeni düzenlemeler yapma”, “MİT yasasında görüşmeyi sürdüren görevlilere yasal güvence sağlanması” gibi yaklaşımlarla “kriminal bir vaka” ve “rehabilitasyon” sorunu olarak ele aldı. Meclise gelmesi beklenen son düzenlemenin de aynı zihniyetle hazırlandığı anlaşılıyor.
Tasarıda, basına yansıdığı kadarıyla şunlar var:
1- Müzakere sürecinde çeşitli biçimde görev alan siyasetçi, bürokrat ve askerlerin süreçte üslendikleri görevlerin tanımı.
2- Eve dönüşün kolaylaştırılması ve dağdan inecek olanların rehabilite edilmesi için önlem alınması. Dağa çıkmış çocukların indirilmesi ve evlerine dönmelerinin kolaylaştırılması.
3- Cezaevindeki hasta hükümlü ve tutukluların tahliyesinin sağlanması (Bunun ne ölçüde gerçek olduğu tasarının tam metni görüldüğünde anlaşılacak. Ancak bu tartışılmaz biçimde hayata geçirilmesi gereken acil bir sorumluluktur.)
“Hasta tutuklu ve hükümlülerin salıverilmesinin sağlanması” gibi sorunun insani boyutuyla ilgili tarafı bir yana bırakılırsa, çıkarılmak istenen paketin mantığı; dağa çıkmış olanların inmek istediği ama kendilerini bekleyen sorunlardan çekindikleri için inemedikleridir!

ÖNCE NEDENLERE BAKILMALI

Yani Hükümete göre onlar, eğer dağdan inerlerse ceza alacaklarını, yaşama koşullarının çok zor olacağını, ekonomik ve sosyal problemlerle karşılaşacaklarını düşündükleri için dağdalar. Dolayısıyla, dağdan inme şartları teşvik edilir, sosyal yaşama katılmalarını kolaylaştıran önlemler alınırsa insanların dağdan inmesi sağlanabilir. Bu da “terör örgütünün” elindeki silah gücünü kaybetmesi anlamına gelecektir!
Oysa gerçek şu ki; dağa çıkan insanlar kendi kişisel çıkarları için, kendi sıkıntılarını aşmak için dağa çıkmadı; bir dava için, Kürtlerin özgürlüklerini ve kendi kaderini tayin etme hakkını elde etmesi için dağa çıktılar. Bu yüzden de burada bir ilerleme sağlanmadan, dağa çıkmış olanlara bireysel kimi kolaylıklar sağlansa, hatta ömür boyu gelir sağlayacak işler, makam, mevki vaat edilse bile “dağdan inme” gerçekleşemez. Bırakalım dağdan inişi sağlamayı, yeni dağa çıkışların bile önü alınamaz. Nitekim son aylarda, aralarında çocuk yaştakilerin de bulunduğu yüzlerce gencin dağa çıkmış olması da bundan, sorunun çözümüne yönelik, Kürtlerin taleplerinin karşılanacağına dair Hükümetin gerekli güveni sağlayacak adımları atmamış olmasındandır.
Diyarbakır’da AKP ve organizatörlüğünde sürdürülen “Çocuklarımızı geri verin” eylemlerinin sanki “Çocuklar kaçırılmış ve geri dönmek istiyorlar da onu PKK geri göndermiyormuş” gibi sunulması, Hükümetin mantığını göstermektedir. Önceki gün “annelerle” görüşen Başbakan, çıkarılacak “paketi” umut olarak göstererek, tüm toplumu olduğu gibi onları da yanıltmayı sürdürdü.
“Yanıltıcı” çünkü mesele, dağa çıkanların indiklerinde bir cezayla karşılaşacakları korkusu değil, Kürt sorununun demokratik çözümü için atılan adımların, onlara dağda kalmalarının gerekmediğini hissettirecek kadar güçlü olmasıdır.

BUGÜNÜN İHTİYACI NE?

Bugün için bu doğrultuda atılacak adım da en başta Öcalan’ın salıverilmesi için “Ev hapsine geçiş”le başlayabilecek yeni önlemlerin alınması, KCK yöneticileri de dahil tüm (silahlı, silahsız, yönetici ya da değil) siyasilere legal siyaset yapma imkanı sağlayacak düzenlemelerin yapılmasıdır.
Bunun yapılabilmesinin zemini de Kürtlerin bireysel haklarının tanınmasının ötesinde “Kürtlerin kolektif taleplerinin yerine getirilmesi”, “Kendi kaderini tayin hakkını da içeren düzenlemelerin yasal ve anayasal dayanaklarının oluşturulması”dır.

AKP’NİN AMACI DEĞİŞMİYOR

Ne var ki Meclise verilmek için hazırlanan “paket” bu anlayıştan tamamen farklı hatta karşıt bir anlayışla hazırlanmıştır. Çünkü bu pakete yön veren anlayışa göre; “Dağa çıkanlar teröristtir. Bunların çoğu orada zorla tutulmaktadır. Bunların hem dağdan inmeleri kolaylaştırılmalı, hem de inenler topluma uyum sağlamaları için rehabilite edilmelidir. Bu amaçla görüşmeler yapıyoruz. Bu görüşmelerin zeminini legalleştiriyoruz”dur!
AKP Hükümetinin öncesi ve sonrasındaki zihniyeti budur. Bugün de AKP Hükümetinin son paketi bu anlayışın bir adım ilerisinde değildir.

ZAMANA OYNAMA TAKTİĞİNİN BİR PARÇASI

Kısacası bu düzenlemeler bundan bir buçuk iki yıl önce yapılsa “iyi”, “sürecin ilerlemesine katkı yapar” denebilirdi ama gelinen aşamada bu düzenlemelerin sadece Hükümetin kendi tarafındaki “müzakerecileri koruma amaçlı” olduğu görülüyor. Bu haliyle de paket, belki Hükümete ve Erdoğan’a cumhurbaşkanlığı seçiminde bir manevra imkanı tanır, ama müzakerenin önünü açmaktan çok Hükümetin zamana oynayan, oyalayıcı taktiğine hizmet eden, bu nedenle de süreci baltalayan bir paket olma rolünü oynar.
Hele de Irak’taki son gelişmeler dikkate alındığında bu paket, hasta tutuklu ve hükümlülerle ilgili yanı dışında (Bunun da pakette nasıl ele alındığı, ne ölçüde yararlanılabilir olduğu meçhuldür) süreci desteklemekten uzak bir pakettir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Türk-İş ve Hak-İş’in üç genel başkan yardımcısı, 600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşme görüşmeleri için önümüzdeki hafta Çalışma Bakanlığına sunmak üzere zam talebini belirledi. Ancak zam oranı açıklanmadı. Pazarlığı yapılacak rakamdan haberi olmayan işçiler tepkili: “Neyi kimden gizliyorsunuz, taslağı açıklayın.”

22 bin 131 TL Türk-İş'in belirlediği açlık sınırı

72 bin TL Türk-İş'in belirlediği yoksulluk sınırı

30 bin TL kamu işçisinin ortalama ücreti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen'in tutukluluğuna yapılan itiraz "kaçma şüphesi" gerekçesiyle reddedildi.

Evrensel'i Takip Et