29 Haziran 2014 00:14

'Arife tarif gerekmez' meselesi (2)

\'Arife tarif gerekmez\' meselesi (2)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,
Son zamanlarda ülkenin gündeminden neredeyse hiç düşmeyen bir “mesele”miz var: Cumhurumuzun başı acaba kim olacak, ya da nasıl bir cumhurbaşkanı istiyoruz?
Halkımızın oylarıyla seçildikten sonra Çankaya’nın yolunu tutacak muhterem zatın adı sanı şimdilik meçhulken, diğer yandan da yüce devletimizin en şatafatlı, en muteber koltuğunun şu veya bu kişi tarafından parsellenmesi söz konusu olunca, ehh o zaman bittabii ki bu meseleyle ilgilenmemiz, Anayasamızın 66. maddesinde belirtilen, “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” hükmünce hepimizin, her Türk’ün, bir bakıma olmazsa olmaz “milli” görevidir…
İşin içine milli, milliyetçi kavramlar girince, bu husustaki “hassasiyet”lerimiz ister istemez artıyor ama, öte yandan da milletçe işimiz giderek zorlaşıyor!
Nitekim başımızın başı Başbakanımız Erdoğan’ın “en az üç çocuk”lu nüfus planmasının ardından, inşallah yakın zamanda nüfusu seksen milyonu sollayacak olan ülkemizde, cumhurumuzun başını seçmeye hazırlanırken, aynı zamanda da bu koltuğun hakkını layıkıyla verebilecek eli yüzü düzgün, yol yordam bilir, haktan hukuktan, adaletten yana demli çay demlemeyi seven, cuma günleri hangi camide namaz kıldığını özellikle sergileyen, mektep medrese görüp hayli mürekkep yalamış,  öncelikle Arapça, yanı sıra bir-iki yabancı dille fan fin fon edebilen birilerini bulmak için ortalıkta gündüz gözüyle fenerle dolaşan Diyojen misali “adam” arıyoruz, aramakla meşguluz!
Neden?
Çünkü ülkenin irili ufaklı tüm sorunlarının dönüp dolaşıp eninde sonunda “muktedir” bir “tek adam”formülüyle şıpınişi kökünden çözüleceğine dair bir zihniyetin, ne yazık ki ezelden beri sanki malulüyüz!
Oysa hemen her fırsatta bir “tek”imizin bile “dünyaya bedel” olduğunu, tıpkı mangalda kül bırakmayacak kertede dostun, düşmanın yüzüne haykırıp bu konuda zırt-pırt iman tazelerken, öte taraftan her tatsız olay karşısında sorunlarımızı, bitmez tükenmez meselelerimizi çözeceğine inandığımız, yani işaret parmağıyla bizlere güya “nurlu ufuklar”ı gösteren o muhayyel tek adamın gölgesine sığınmayı nedense hüner belleyip, dolayısıyla çelişkiler içinde bocalayıp duruyoruz!
Ankara’nın bilmem kaç rakımlı tepesine uğurlayacağımız bu “zatı muhterem”in “profil”ini, elde divit, kağıt kalem kendi paşa gönlümüzce çizip, kendi kafa yapımızın “çap”ına göre uzun uzadıya  “tarif” edip, böylece “fıtrat”ında bunca güzel “vasıf”lar barındıran o “tek adam”ın yollarını gözleyip hayallere dalarken, bu bağlamda bizler, birer “vatandaş” olarak acaba hangi yolun yolcusu, hangi kapının mandalıyız?
Mesela yarın, ertesi gün “cumhur” kimliğimizle seçip, akabinde de “başkan” olarak bağrımıza basacağımız bu zatı muhterem, tıpkı atalarımızın buyurduğu gibi “atı eşkin, kılıcı keskin”, yani memleket sathında istediği minvalde “ahkam” kesen, istediği tarzda buyurup gürleyen, canının istediği gibi cirit atan biri olduğunda, o zaman “Kendim ettim, kendim buldum!” şarkısı eşliğinde ahlayıp vahlayacak mıyız?
No!
O halde inancımız gereği rengarenk türbanlarımızı çıkarmadan, örflerimiz uyarınca allı güllü eşarplarımızın bağını çözmeden, diğer yandan da gekirse kasket, külah, takke ve şapkalarımızı önümüze koyup, ardından da nasıl bir cumhurbaşkanının tepemizde bulunmasını derin derin düşünüp, sonra da vereceğimiz oylarla aslında sadece cumhurumuzun başını değil, tam aksine cumhur kimliğimizle bizatihi kendi kendimizi nasıl tarif ettiğimizi, dolayısıyla millet olarak belki de neye layık olduğumuzu bu vesileyle bir kez daha kanıtlayacağız Kirvem!

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa