Bu cüreti nereden alıyorsun?
Fotoğraf: Envato
Otobüste, sokakta, işte, pazarda “sıradanlaşmış ataerkinin” binbir veçhesiyle zaten karşılaşıyorduk; şöyle baştan aşağı süzüşler, sözlü-fiziksel tacizler, alaycı gülüşler, kadını evden dışarı çıktığına pişman etmenin binbir hali… Lakin herkesin kabul ettiği, daha doğrusu pek çok kadının tespit ettiği değişiklik, bunun artık “fütursuz” bir olağanlık haline dönüşmesi. Ses çıkardığında daha tehditkâr bir saldırıyla karşılaşma ihtimalinin artması.
Giderek cüretkârlaşan bu kadın düşmanlığının en çok beslendiği şey de, kendinde kadını sokağa çıktığına pişman etme “hakkını” görmek.
Bu hakkın kaynağına dair söylenecek çok şey var. Lakin iki haber var ki, bugün Ortadoğu’da kadınları mal olarak bile görmeyen aşırı uca uzanan düşünce sistematiği çok uzağımızdaymış gibi gösterilmeye çalışılırken, o zihniyetin günlük hayatımıza şekil şemal verme cüretini nasıl da bulduğunun işareti gibi.
Sakarya’da halk plajında cübbeli ve sarıklı kişilerin kadınlara dağıttığı broşürlerde yazanları biliyorsunuz: “Hanım tesettürlü olmalıdır. Kadın çalgılı düğünlere gitmemelidir. İnsanların gezdiği yerlerde oturmamalıdır. Zorunlu olmadıkça alışverişi kocasına yaptırmalı, kocasından izinsiz dışarı çıkmamalıdır. Kaşını aldırması, saç ektirmesi ve estetik yaptırması haramdır. Pantolon giymemelidir. Yabancı erkelerle tokalaşmamalıdır. İnce çorap giymemeli, terlikle gezmemeli, müzik dinlememeli.”
Bir başka haber de hani kimsenin yapılanı “meczupların işi” olarak göremeyeceği bir kurumun, Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı “mahrem” broşürüne dair. Çocuklara kadınların ve erkeklerin mahremleri sayılıyor, “Müslüman kişi, mahremleri dışındaki kişilerin yanında giyimine, davranışlarına dikkat etmeli, İslam’ın belirlediği ölçülerde fitneye sebep olmayacak şekilde davranmalıdır” diyor.
Toplumsal yaşamı bin yıl öncesinin kurallar dizgesine göre düzenleme halinin günlük hayata nasıl da yansıdığının sıradanlaşan çok örneği var. Metroda el ele tutuşmayı bağıra çağıra suç ilan etmek, bu ilan yapılırken kimsenin de “arkadaş sana ne” diyememesi, bir kadın otobüste kıyafeti nedeniyle “cehennemde yanacak kişi” ilan edilirken “haddini bil” diyememek, yoksul mahallelerin orta yerinde “kurtarılmış bölgeler” ilan edilirken o yoksul mahallelerin kendilerince itikatli ve dindar kadınlarının her fırsatta “ar ve hayaya” davet edilmeleri, kızını liseye gönderen babanın kızını göz göre göre cehennemlik yaptığının okul bahçelerinde ona tebliğ edilebilmesi gibi…
Hatırlarsınız “hamile iken sokağa çıkmayın” cümlelerini de, “erkek fıtratı gereği çok eşli olabilir, kadın zinhar kocasının sözünden çıkamaz” cümlelerini de. Yani mesele üç beş münferit örnek meselesi değil.
Kadınların ve bittabi tüm bir toplumun yaşamını düzene koyan, iyice yerleşik etkili bir öğreti haline gelmek için her an her yerde karşımıza çıkabilen, üstelik artık cüretkârlığı lafzı aşan bu anlayış klasik ataerkil değerlere yaslanıyor yaslanmasına… Bu en geri, en çağ dışı fikirlerin kadın bedeninin toplumsal denetiminin meşrulaştığı topraklarda filizlenebildiğini unutmamak lazım da... Bu kafa, varolan ve değiştirmek istediğimiz cinsiyet yapısına bile katlanamıyor, daha da gerisini, en gerisini talep ediyor.
Peki bu “yaşam tarzına müdahale” filan gibi bir şeyle açıklanabilir mi? Yani tüm bunları “ay bunlar da çok oluyorlar” duygusuyla değil politik, felsefi ve ahlaki olarak da tartışmamız gerekmiyor mu?
Mesele yaşam tarzına müdahale olunca, bu geriliğin serpildiği düşünce dünyasının bir ucunun her şeyi “farklılık ve çokluğa dayandırarak açıklamaya çalışan, bilimsel düşünceyi “indirgemeci” ilan eden liberal tahayyüle, diğer ucunun da dünyanın yaka silktiği dinci radikalizme vardığını gözden kaçırabiliyoruz. Yani meselenin ideolojik ve politik bir mesele olduğunun üstü örtülüveriyor. Kaygıya, korkuya yaslanan bir “tepkisellik”miş gibi ele alınmasına yol açıyor.
Biz en iyisi kadınlara ve tüm topluma yaşamayı zul hale getiren bu cüretkarlığa karşı politik sözümüzü söyleyelim. Laiklik ve demokrasi dediğimiz şeylerin soyut mefhumlar değil, yukarıda saydığımız gibi pek çok örnekle bağı olan somut bir gerçeklik ve zorunlu bir ihtiyaç olduğunu anlatarak…
- “Aileyi koruma” lafının altından yine nefret ve düşmanlık çıktı! 08 Ekim 2022 00:45
- Başörtüsü istismarında at başı gidenler 06 Ekim 2022 04:28
- Bizi kim öldürüyor? 05 Ekim 2022 05:18
- ‘Sözleşmeden vazgeçmiyoruz’ demek ‘Tek adam yönetimini tanımıyoruz’ demek 21 Temmuz 2022 05:00
- Beşikten mezara rehineliğin adı: Çocuk yoksulluğu 15 Nisan 2022 00:55
- Emma’dan Emine’ye... 10 Mart 2022 23:56
- Kadın dostu postunda emekçi kadın düşmanlığının şahikası: Farplas 18 Şubat 2022 01:20
- ‘Küçüğün rızası’ diyen Bakan çocukların nafakasına göz dikti 11 Şubat 2022 00:00
- Cezaevlerine göz kulak olmak, dillerimizi koparamasınlar diye dil olmak... 28 Ocak 2022 05:00
- 6. Yargı Paketi tehlikesi: Nafaka hakkına saldırıda somut adımlar 07 Ocak 2022 04:54
- Geçen hafta yoksulluktan, çaresizlikten yedi çocuk öldü 24 Aralık 2021 05:00
- Asgari ücreti kadınlara lüks haline getirenler 10 Aralık 2021 04:52