21 yıl sonra bölge 2 Temmuz gibi!
Sivas katliamının üstünden 21 yıl geçti. Ama Türkiye’nin Alevileri, ilericileri, demokratları, insan hakları savunucuları, bu yangınla yüreği yanan halkları için Sivas (Madımak) yangını hâlâ sürüyor. Çünkü yangının, 1993’ün 2 Temmuz’unda 35 kişinin (2 de otel görevlisi vardı) yakılarak katledilmesinin tetikçileri, teşvikçileri, koruyup kollayıcıları ne doğru dürüst yargılandı ne de hak ettikleri cezaya çarptırıldı. Halk vicdanında adaletin gerçekleşmediği her katliam, her dava gibi Sivas katliamı davası da bitmemiş bir dava, kapanmamış, derin bir yara olarak kanamaya devam ediyor. Dahası Sivas’ta 33 aydınımızı katledenler, onların teşvikçileri, savunucuları, kollayıp koruyucuları, iktidarın sunduğu koltuklarda oturup keyif çatmaya devam ediyor.
Onun içindir ki bugün Sivas başta olmak üzere ülkenin pek çok yerinde, Sivas’ta katledilen aydınlarımız çeşitli etkinlilerle anılıyor; katiller ve koruyucuları lanetleniyor; katliamın tezgahçılarından hesap sorulması talebi dile getiriliyor.
Bütün bunlardan öte katliamın 21. yılında Ortadoğu’nun, hatta bütün bir İslam dünyasının çok geniş bir coğrafyasında mezhep savaşlarının kapıya dayandığının göstergesi olarak sayısız Sivas yangını alev alev!
Eğer Sivas katliamından gerekli dersler çıkarılsaydı, bugün dünya şeriatçı terör vahşetiyle, hiç olmazsa böyle hazırlıksız karşı karşıyla kalmayabilirdi. Çünkü Sivas katliamı sadece bir aydın katliamı, sadece Türkiye’nin geleceğine bir saldırı değildi; aynı zamanda bir “mezhep savaşı” başlatma girişimiydi.
Sınırımızın hemen bitişiğinde Irak ve Suriye bir mezhep savaşıyla çalkalanır ve ülkeler bölünmeye giderken, Türkiye’de de 12 yıldan beri iktidarda olan AKP Hükümeti, mezhep ayrımcılığını hem dış hem de iç politikada kullanmaktan hiç vazgeçmedi.
Nitekim dün Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı adaylığını ilan ederken, laik bir Türkiye’nin cumhurbaşkanı adayı gibi değil herhangi bir şeriatçı örgütün adayı gibi konuştu. Örneğin IŞİD’in, el Kaide’nin bir lideri aday olsa daha fazla ne söyleyebilirdi ki?
Bu yüzden tüm dünya IŞİD’in böylesi, kısa zamanda güçlenmesinde Türkiye’nin rolüne dikkat çekerken, temelsiz bir iddia öne sürmüyor.
Ve şimdi iki komşusu “mezhep savaşı” kaosuna sürüklenmiş Türkiye, yarından itibaren bir Cumhurbaşkanlığı seçimi kampanyasına sahne olacak.
Sivas yangınının derinden derine sürdüğünün bir kanıtı da kuşkusuz ki, Türkiye’nin üç cumhurbaşkanı adayından ikisinin, AKP’nin adayı Tayyip Erdoğan(*) ile CHP-MHP’nin adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun “aynı bahçenin gülleri” olarak “muhafazakar toplum inşa etme amacı güden gelenek”ten gelen adaylar olmasıdır. Ki, bu gelenek aynı zamanda Sivas’ta 33 aydını katledenlerin (tetikçilerin ve teşvikçilerin) de geldiği gelenektir!
Yani, son 21 yıldır propaganda edildiği gibi, Sivas katliamını yapan “derin devlet”ten ibaret değildir. Orada toplanarak yangını gerçekleştirenler, insanlar yanarken çılgın sloganlar haykıranlar başka bir dünyadan ışınlanarak gelmemiştir. Tersine oradaki kitle, AKP’nin de kökeni olan Refah Partisi’nin kadroları ve yandaşlarının girişimiyle ildeki “muhafazakar” odakların taraftarlarından oluşmaktaydı. Bizatihi yangını çıkaranlar ve katliamı gerçekleştirenlerin, RP ile bağlantılı kişiler olduğu o göstermelik mahkeme sürecinde bile ortaya çıktı. Onun içindir ki, ne Tayyip Erdoğan ne de Ekmeleddin İhsanoğlu bugün gerçekleştirilen anma ve protestoların içinde görünmek istememişlerdir. Bugün Sivas’a giderek Madımak katliamını açıkça lanetlemeye cesaret eden, bir mezhep çatışmasını değil laik bir Türkiye’yi savunan Selahattin Demirtaş olmuştur. Mezhep kavgasına “Hayır” diyen, mezhep istismarcılığı üstünden politika yapmayı reddeden, Kürt sorunundan Alevi sorununa, emek haklarından bireysel ve kolektif haklara, dış politikadan bölge halklarının kardeşleşmesine her alanda demokratikleşmeyi savunan Selahattin Demirtaş, Cumhurbaşkanı olarak da bu mücadeleyi sürdürecek tek adaydır.
2 Temmuz ve mezhep çatışmasının bütün bölge ülkelerini bir kaosa doğru çektiği koşullarda, Demirtaş’ın adaylığı ve onun seçimden güçlü çıkması, Türkiye’nin bütün halkları ve emekçileri için bir fırsattır. Bu fırsatı iyi değerlendirmeliyiz.
(*) Erdoğan’ın dün Cumhurbaşkanı adaylığını ilan ettiği konuşma herhalde “din istismarcılığı”nda literatüre girecek bir konuşmadır. Tabii, cumhurbaşkanlığını İTO’nun salonundan ilan etmesi de ayrıca bir ibret belgesidir.
Evrensel'i Takip Et