Evrensel için yeni bir dönem
Evrensel için yeni bir dönem
Reklamları Kapat
Reklamları Kapat

Hava ulaşımındaki büyüme AKP iktidarının iftihar ettiği başlıca icraatlardan biri. Düşük maliyetli hava yolu işletmeciliğinin yaygınlaşmasına bağlı olarak yaşanan bu büyümenin temelinde ise uçuş maliyetlerinin azaltılması ve bilet fiyatlarının ucuzlaması var. Sektörün rekabete açılmasıyla birlikte ABD ve Avrupa’da başlayan bu eğilim, 2003 yılında yapılan düzenlemelerle beraber son 10 yılda Türkiye’de de yaygınlaşmış durumda.
Ancak maliyetleri azaltma çabası çalışanların iş yükünü arttırırken, uçuş güvenliği ve emniyetini ciddi biçimde tehdit ediyor. Uçucu ekiplerin azalan dinlenme süreleri ve göz ardı edilen kümülatif yorgunluk iş güvenliğinin yanı sıra yolcu güvenliğini de tehlikeye atıyor. Nisan ayında Türkiye Havayolu Pilotları Derneğinin ev sahipliğinde düzenlenen Uluslararası Pilotlar Çalıştayında 13 saati aşan uçuş sürelerinin insan kaynaklı ölümlü kazaları yüzde 5.5 oranında arttırdığına dikkat çekilmiş.
İş ve uçuş güvenliğini tehdit eden bir başka konu da nitelikli ve deneyimli emek gücü açığı. Bugünden yarına nitelikli eleman yetiştirmek mümkün olmadığından, hızlı büyüme oranı gerekli donanım ve deneyimden yoksun ekiplerle karşılanıyor. Kaldı ki; deneyimsiz eleman çalıştırmak ucuz emek istihdamı bakımından da tercih ediliyor.
Havayolu ulaşımındaki bu hızlı büyümenin sakıncalarına 9. Kalkınma Planı Havayolu Ulaşımı Özel İhtisas Komisyonu Raporu’nda da açıkça yer verilmiş. Rapor aynen şöyle diyor: ”Sektördeki hızlı ve plansız büyüme, var olan nitelikli insan kaynağı açığını daha da arttırmıştır. Sektöre nitelikli personel yetiştiren eğitim kurumları da bu gelişmelere hazırlıksız yakalanmış olup var olan talebi kısa vadede karşılayacak alt yapıya sahip değildirler. Bu nedenle havayolu işletmeleri niteliğe bakmaksızın personel istihdam etmek zorunda kalmış ve personel üzerine aşırı yük ve sorumluluk yüklenmiştir. Bu durum havacılık güvenliğini ve emniyetini olumsuz yönde etkilemektedir.”
Dolayısıyla “Büyüme hızımızı kıskanan dış mihraklar havaalanı yapmamızı engellemek için darbe yapacaklardı” gibi zihin açıcı bir tezi ortaya atmadan önce ne pahasına büyüdüğümüzü ya da hava taşımacılığındaki büyüme oranlarının Avrupa’da neden daha sınırlı olduğunu bir daha düşünmek gerekiyor. Hükümet ise bu uyarıları dikkate almadığı gibi sermaye kârını daha fazla nasıl arttırabileceğinin yollarını arıyor.
2012 yılında gündemde olan torba yasaya eklenen bir madde ile hava iş koluna üstelik de toplu pazarlık sürerken getirilen skandal grev yasağı işçilerin aylarca süren kararlı direnişi sonucu geri alınmıştı. Şu an gündemde olan torba tasarı ise bu kez komisyon aşamasında Hükümetin verdiği bir önerge ile uluslararası deniz yolu ve hava yolu taşımacılığı yapan araçların seyrüsefer hallerini İş Güvenliği Yasası kapsamından çıkardı. Aynı Komisyon, muhalefet tarafından verilen ve madenlerde yaşam odalarının zorunlu olmasını düzenleyen önergeyi de AKP’li vekillerin oylarıyla reddetti.
Türkiye işçi sınıfı AKP’nin sınıf kimliği ile bugün tanışmış değil elbet. Ancak torba tasarıya eklenen hükümet önergesi ile iktidar, sermayenin kâr güvenliğini işçinin can güvenliğinden daha önemli bulduğunu bu kez resmi olarak ilan etmiş oldu. Çünkü deniz ve hava yolu taşımacılığını iş güvenliği kapsamı dışına çıkarmanın gerekçesi “Şirketlerin uluslararası alanda rekabet gücünü arttırmak”.
Bu arada hatırlamadan ve direnişlerini selamlamadan geçmek olmaz; Hava- İş Sendikasının son grev gerekçesi uçuş güvenliğiydi. Ancak grev esnasında yapılan ve Hükümet ile THY yönetiminin doğrudan müdahil olduğu Genel Kurulda sendika yönetimi değişti ve Atilay Ayçin dönemi kapandı. Yeni yönetim seçildikten 12 gün sonra, 7 aydır süren grevin “anlaşmayla” sonuçlandığını duyurmuş ancak işçilerin anlaşma tutanağını görmeleri engellenmişti.
Yandaş sendika yönetimlerinin nelere mal olabileceğini de, nasıl alaşağı edileceğini de Soma’dan biliyoruz. Hava yolu işçileri Soma maden işçilerinin direnişinden ders çıkartmalı. Hem de hiç gecikmeden.

Evrensel'i Takip Et