Kadın cinayetleri
15 yaşında bir çocuk neden intihar eder? Geçtiğimiz günlerde ajanslara düşen “15 yaşındaki gelin intihar etti” haberinden sonra bu soru sık sık aklımdan geçiyor.
Son yıllarda kadın cinayetlerini çokça konuşur olduk çünkü kadınların canına kasteden bir düzende yaşıyoruz. Peki bu olay bir kadın cinayeti mi? Zira 15 yaşındaki bir kişiye ne kadar kadın diyebiliriz ki! Diğer yandan öldürülmemiş intihar etmiş, yani ölümü kendisi seçmiş. Matematiksel bir açıklama ile bunu kadın cinayeti kategorisine koyamasak da bu tam olarak bir kadın cinayeti!
15 yaşındaki bir çocuk ne yapıyor olmalı ya da tersten soralım ne yapmıyor olmalı? Örneğin sanayide çırak olmamalı, savaşta asker olmamalı, gelin olmamalı, damat olmamalı, tarlada işçi olmamalı, evde çocuk bakıcısı olmamalı gibi pek çok şey söylenebilir. 15 yaşında bir çocuk öğrenci olmalı. Henüz gelişmesini tamamlamamış bedenine yüklenen işler, sorumluluklar olmamalı. Mesela evlenmiş olmamalı, çocuk doğurmamalı, çalışmamalı.
“15 yaşındaki gelin intihar etti” haberi, içinde “Bu olmaması gereken şeyler”i barındırıyor. Bu bir çocuk gelin, toplumumuzun kanayan yarası. İmam nikahı ile evlendirilmiş, yani yasalar karşısında evli bile değil. Onu ölüme götürenin ne olduğunu henüz bilmiyoruz. Olayın intihar olup olmadığı da henüz belli değil. Ama şu kadarını söyleyelim: Bir insanı intihara götüren ruh hali çaresizlik, çözümsüzlük, hayattan beklentinin kalmaması özetle ruhun onulmaz acısı ve bu acıyı dindirme istediğidir.
Karşımızda geleneklerin sürdürülmesi adına kocaman bir organize suç duruyor, organize suç örgütü ile toplumun kendisi. Bu evliliğe karar veren, evlilik töreninde eğlenen, halay çeken herkes. Ve buna göz yuman devlet.
Son dönemin muhafazakar devlet yapısı, her fırsatta geleneklerin sürdürülmesi mesajını veriyor topluma. Ama gelenek deyince işin içine bir sürü şey giriyor. Geleneklerin sürdürülmesi muhafazakarlığın olmazsa olmazı. Aksi halde gelenekleri sorgulayan bir toplum daha başka neleri sorgulamaz ki! O zaman da bu düzenin sürdürülebilirliği tehlikeye girer. Yani iktidarın sürdürülebilmesi ve doğallaşması için bir gereklilik bu!
Ama bu kadın cinayetleri ciddi bir şey! Bu ramazan eğlencesi gibi bir şey değil ki sürsün!
Gelenek bağlamında bir de namus cinayetleri var, daha düne kadar namus nedeniyle adam öldürme hafifletici neden idi. Namus cinayetlerinin de çoğunlukla kurbanları kadınlar.
“Namus cinayeti” kavramının ilk kez Almanya’daki bir Türkolog tarafından tanımlandığını biliyor muydunuz? 1978 yılında tanımlanıyor. O yıllarda Türkiye’den Almanya’ya çalışma amacıyla göç eden insanlar yanlarında gelenek, görenek ve kültürlerini götürdüler. Ve cinayetlerini de!
Günümüzde Türkiye’de kadın cinayetlerinin hâlâ önemli bir kısmı “namus cinayeti” kapsamında. Devletin her kademesinde bunca hırsızlık, yolsuzluk, kandırmaca varken memlekette ‘namus’ kadın bedeni üzerinde tanımlanıyor. Namus cinayetleri de organize suçlardan diğeri, aile meclisinin hep birlikte karar verdiği, aralarından birilerinin görevlendirildiği bir süreç.
Olay namus cinayeti, intihar olsun sonuçta hepsi kadın cinayeti, hepsi ataerkil sistemden köken alıyor, iktidarın bekası için göz yumuluyor.
Ve artık buna bir dur demenin zamanı geldi. Öncelikle kadınlar “dur!” diyecek.
Kadın örgütleri yıllardır bunun mücadelesini veriyor. 20 Temmuz Pazar günü de ülke genelinde tüm illerde yapılacak eylemlere yapılan çağrı şöyle: “Kadın cinayetlerine karşı isyanımızı haykırmak için ev işi, çocuk bakımı dayatmalarına da kulak asmadan sokaklara çıkıyoruz! Herkesi de olduğu yerde sokaklara çıkmaya çağırıyoruz! Meclisin olağanüstü toplanması için ses çıkarıyoruz!
Judith Butler’ın dediği gibi “Başka bir dünyanın mümkün olabileceğine dair düşünce, zaten dünyaları mümkün olanlar için gereksiz bir takıntıdır.” Kadınlar için başka bir dünyanın mümkün olabilmesi için 20 Temmuz’da sokaklara!
Evrensel'i Takip Et