Deneyimler ışığında sınıf mücadelesi ve seçim

Toplum mühendisliğinin çeşitli operasyonları ile şekillendirilen toplumumuz, kritik koşullarda önemli bir seçim sürecinde konum belirleyecek. Yerel seçimlerde yaşananlar tazeliğini koruyor. Yakın ve Ortadoğu, emperyalist devletlerin çıkarlarına göre bir kez daha düzenlenmek durumuyla karşı karşıyadır bugün. Gerek ülkede ve gerekse bölgede tam bir güçlünün hukuku durumu (Türkiye, İsrail, Mısır, Irak, vb) egemen durumdadır. Adalet sadece güçlüler için söz konusudur. Buna karşılık sınıf mücadelesi epey zayıftır ve kısa vadede güçleneceğe benzememektedir.
Ustalaşan devlet geleneği, 12 Eylül askeri faşist darbesiyle ezilen ve dağıtılan emek örgütlerinin yerine devlet güdümlü emek ve ‘sivil toplum’ örgütleri kurarak sınıf mücadelesinde yeni gedikler açmış durumdadır. Hâlâ yürürlükte olan 1982 Anayasası hükümet/devlete bu konuda geniş bir özgürlük alanı sunmaktadır. Bu sebeple, yeni anayasa yapma girişimleri bizzat hükümet tarafından engellenmiştir. Anayasa Uzlaşma Komisyonunun nasıl dağıtıldığını hatırlayalım.
Eğitim-öğretim sistemindeki değişiklikler (4+4+4 modeli, zorunlu/seçmeli din derslerinin artırılması, YÖK ve TÜBİTAK’ın yönetim ve işleme mekanizmasının değiştirilmesi vb.) de başlı başına birer toplum mühendisliği örnekleridir. Hayatın her alanında özgür bireyler yerine yandaş ve itaatkar kullar/memurlar yetiştirilmekte ve her boşluk bu güçlerce doldurulmaktadır. İtirazlar ve eleştiriler güçlünün hukuk duvarında anlamsızlaştırılmaktadır. Yandaş örgütler, medya, en üst perdeden savrulan tehditler, izlenen kutuplaştırıcı ve gerilimi artırıcı siyaset dili ve uygulamaları bütününde, toplumun emeğe ve insanın kendisine saygısını (özsaygı) yok etme amaçlı olarak yeniden şekillendirilmektedir (iş cinayetleri, kadın cinayetleri, çocuklara yönelik tecavüz ve hak ihlalleri).
Bu noktada özetlenmeye çalışılan, operasyonlara karşı kimlik temelli mücadele yerine sınıf mücadelesinin yükseltilmesinin bir zorunluluk haline geldiği çok açıktır. Bence kimlik temelli siyaset/mücadele bizzat bir devlet politikası gereği her yol denenerek zorlanmıştır. “Sınıfsız, kaynaşmış kitle” hayalinin hüküm sürdüğü 1930’lardaki zihniyet hâlâ egemendir. Kabul etmek gerekir ki devletin toplum mühendisliği bu anlamda başarılı olmuştur. Kimlik temelli mücadele sonucu toplum atomize hale gelmiş ve yönetilmesi/bölünmesi kolaylaşmıştır. Türkiye İşçi Partisi (TİP) deneyimini bir kez daha irdeleyip, sonuçlar çıkarmakta sonsuz yarar vardır.
Çeşitli çevrelerde genellikle olumsuz şekilde tartışılan Halkların Demokratik Partisi’nin kuruluşu ve mücadele amaçlarını sınıf mücadelesi anlamında tartışırsak daha doğru yapacağımızı düşünüyorum. Bir anlamda TİP ve BDP deneyimlerinin bir sentezi söz konusudur desem yanılmış olmam sanırım. O zaman bu sentezi doğru anlayıp ileriye taşımak, geçmişte yapılan hataların tekrarlanmamasına bağlıdır diyebiliriz. Hatırımda kalan özlü bir duvar yazısında; “Her şeye karşın önemli olan gemiyi karaya ulaştırmaktır” sözü de yer almaktaydı. Gemiyi karaya ulaştırmanın akılcı yolu, bütünlüklü bir parti öncülüğünde bütünlüklü bir sınıf mücadelesi olabilir diye düşünüyorum.
Yaklaşmakta olan cumhurbaşkanlığı seçimi iyi planlanmak ve özverili şekilde çalışılmak koşuluyla önemli bir kilometre taşı olabilir. Selahattin Demirtaş’ın iki gün önce açıkladığı seçim beyannamesi, geleceğe iyi bir ayna tutmaktadır bence. Küçümseyici, öküz altında buzağı arayıcı ve mücadeleyi sınıf ekseninden koparıcı suçlamalar yerine yapıcı ve umut çoğaltıcı bir yol tutmak çok daha anlamlıdır. Özlediğimiz gelişmeyi gerçekleştirmek, zihniyet dönüşümüne yol açmak, güçlünün hukuku yerine hukukun gücünü egemen kılmak ve emeğe hak ettiği değeri vermek adına bu seçim ve S. Demirtaş’ın adaylığı konusunda sınıfsal bir konum almanın gerekli olduğunu savunuyorum.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et