O savaşlar olmasaydı
Kral Odisseus, katıldığı Troya savaşından yirmi yıl sonra bile daha ülkesine dönememişti. Haliyle onun öldüğünü düşünen prensler, soylu egemenler, onun sözde dul kalan karısı Penelopeya’yla evlenebilmek için gelip sarayına çöreklendiler: Odisseus’un yeniyetme oğlu Telemahos da, onları tek başına kovamayacağını anlayınca, hiç tanımadığı babasını deniz ötelerinde aramaya çıktı. Yanında yoldaş olarak baba dostu kral Mentor sandığı, kılık değiştirmiş tanrıça Atena ve gözü pek, gönüllü delikanlılar vardı...
İlk olarak Troya savaşından dönmüş iyi yürekli kral Nestor’un sarayına gittiler. Ne var ki Nestor, dostu Odisseus’un dönüş yolculuğu konusunda bir bilgisi yoktu. O yüzden onları kral Menelaos’un yanına gitmelerini önerdi. Onun bu konuda bildikleri olabilirdi. Kral Menelaos, savaşın sözde nedeni güzel Helena’nın kocasıydı...
Kral Nestor, en hızlı atların çektiği bir araba ile kendi oğlu Peystraytos’u yoldaş olarak verdi Telemahos’a...
BU SARAY, TANRI SARAYINDAN BİLE GÖRKEMLİ!
Telemahos’la ona yoldaşlık eden arkadaşı Peystrastos; Sparta’daki kral Menelaos’un yanına gittiler. Meneaos onları sevecenlikle buyur etti sarayına... Ne var ki bu iki delikanlı, altın gümüş kaplamalı sarayın zenginliği karşısında şaşkına döndüler! Sarayı hep birlikte gezerlerken Telemahos, bir ara yoldaşının kulağına eğilip; “Mübarek saray, Baştanrı Zeus’un sarayından bile görkemli!”dedi. Menelaos onların bu konuşmasını duyunca ardına dönüp; “Sevgili gençler, hiçbir ölümlü boy ölçüşemez Zeus’la!” dedi gülümseyerekten. “Gelin şu salona oturalım da size bir şeyler anlatayım.”
Salona oturdular... Görevliler yiyecek içecek bir şeyler getirdi. Bir süre sonra, “Sizin şaşıp kaldığınız bu varlığım konusunda söyleyeceklerim var” dedi Menelaos. “Benimle bu konuda dünyada boy ölçüşebilecek biri var mı, bilmiyorum... Açgözlülükten başka bir şey değil bu! Bunları devşirinceye dek neler çektim, neler! Troya Savaşı’nın bitiminden sonra tam sekiz yıl dolaştım o uçsuz bucaksız denizlerde!.. Fenike’ye, Kıbrıs’a, Mısır’a, Arap kentlerine gittim; bazen rüzgarlar savurdu gemilerimi; hiç bilmediğim ülkelere gittim. Oralardan topladım bunları... Troya’dan talanladıklarımla değiş tokuş yaptıklarım da oldu... Ama neye yaradı bu devşirdiklerim ve de bu uğursuz savaş? Belki duymadınız, ben ve kardeşim Baş kral Abgamemnon, oralarda savaşırken onun karısı Klütaymestra, bir metres tutup kapanmış sarayına!.. Sonra da kardeşim Agamemnon döndüğü gün, onu hançerlemişler; onun tahtına kendileri kurulmuş... İşte bu yüzden burada bütün gün gözyaşları döküyorum! Neyime yarayacak talan edip getirdiğim bu zenginlikler?
NİCE MASUM GENÇLER KIRILIP GİTTİ
Nice dostlarım kaldı Troya’da!.. Üstelik ister Troyalı olsun, ister Yunanlı olsun; hiçbir günahı olmayan sizin gibi güzel gençler, daha dünyayı bile tanıyamadan kırılıp kırılıp gittiler!.. Haliyle onların neden olduğu acılar, analarının, babalarının, yakınlarının yüreklerinde savaş acısı olarak sürüp gidiyor hep. Ama bütün bunları ben çok geç öğrendim... Nice masumların kanları ve gözyaşları pahasına, talanlayıp getirdiğim bu servet içinde kral olmak artık sevindirmiyor beni... Zaten içinde insanlık yüreği olan birini sevindirmez böylesi bir zenginlik! Ama dediğim gibi, bunları çok geç öğrendim ben!..”
Evrensel'i Takip Et