Saflar böyle belirleniyor
Fotoğraf: Envato
19 Temmuz, Batı Kürdistan Kürtlerinin ve bölgedeki diğer halkların kendi demokratik yönetimlerini kurmalarının ikinci yılıydı.
Esad rejimi ile çeşitli şeriatçı örgütler ve batı yanlısı liberal iş birlikçisi çevrelerin el birliği ile kan gölüne döndürdükleri Suriye’de bir barış ve özgürlük vahası olarak inşa edilen üç kantondan oluşan bir “özerk yönetim”di Rojava’da 19 Temmuz 2012’de ilan edilen yönetim.
O günden beri Rojava, bölgede yaşayan Kürtler, Ezidiler, Araplar, Ermeniler, Süryaniler, Asuriler, Türkmenler,… Şiiler, Sünniler, Aleviler, Hıristiyanlar, Yahudiler,… özgür ve huzurlu bir yaşam özlemi içindeki bölgede yaşayan tüm halklar için kurtuluş anlamına geldi. Bölgede yaşayan halklar için Rojava, küçük ama savunulabilirse büyüyebilecek, sahiplenilirse genişleyip demokratik bir yönetim örneği olabilecek bir vaha gibi görünüyordu. Bu yüzden de “özerk yönetimin” ilan edilmesinden sonra diğer bölgelerden (Bölgede yaşayan her etnik gruptan) gelen göçlerle Rojava’da yaşayanların sayısı 100 binden 400 bine yükseldi.
Ve tabii Rojava, aynı zamanda bölge gericilerinin gözünde Ortadoğu’ya atılmış bir “nifak tohumu”ydu! Esad’dan da IŞİD’ten de “kötü bir tohum”du Rojava! Bu yüzden de daha ilan edilmeden bile Türkiye’nin, Katar’ın, Kürt Federe Devleti’ndeki Barzani yönetiminin, Suudi Arabistan’ın batılı emperyalist güçlerin öfkesini üstüne çekti.
Bugün de bu düşmanlık daha somut bir hal aldı. IŞİD’in, yolunda ilerleyebilmesi ve “Hilafet Devleti”ni ilan edebilmesi için, sırtına saplanmış bir hançer olarak gördüğü Rojava’yı söküp atması gerekiyor. Çünkü o, kendi kurmaya çalıştığı halklar cehennemini dikensiz gül bahçesine dönüştürmek için Rojava’yı yıkmak zorunda olduğunu görüyor.
Halklar da IŞİD tehdidinin farkındadır ve iki yıllık ter ve kanla yoğurarak verdikleri emeği, özgür geleceklerini ve umutlarının sembolü olan Rojava’yı savunmak için direniyorlar.
Ve bu ikinci yılda, sınırın Türkiye tarafında binlerce insan Rojava’ya destek ve dayanışma için Urfa-Suruç’un Alizeran köyünde toplanmış bulunuyor. Sınırın ötesinde ise IŞİD ağır silahlarla Kobani’ye saldırılarını sürdürüyor. Türkiye ise altı yüz küsur kilometrelik Suriye sınırının çok büyük bölümünü IŞİD için yolgeçen hanı olarak bırakırken Kobani sınırını yüzlerce, tank, zırhlı araç, binlerce asker ve polisle adeta etten ve çelikten oluşan bir duvar örmüş bulunuyor.
Ama askerin sınırda “kuş uçurmama” gayretlerine, polisin halka sık sık biber gazı ve TOMA’larla müdahalesine karşın, gençlerin sınırı geçerek Rojava’da IŞİD’e karşı savaşmak için YPG’ye katılımlarının arttığı belirtiliyor.
Ve elbette bölgenin sıcak gündemlerinden diğeri olarak Filistin ve Rojava; hem halkların kendi kaderlerini tayin etme, hem zalim ve en gerici güçlerin saldırısıyla karşı karşıyalık bakımından sıcak gündem açısından da çok açık bir benzerlik gösteriyor.
Ama ne var ki;
- Filistinlilerin arkasında durduğunu iddia eden ve batılı ülkelere, “Mazlum Filistin halkını desteklemiyor” diye şiddetli eleştiriler yapan Erdoğan ve AKP propagandası Rojava’da ve bütün bölgede halklara zulmeden IŞİD karşısında Rojava’yı değil zalim IŞİD’i destekliyor.
- Cuma namazından çıkıp İsrail’e nefret haykıranların gerekçesi de mazlum Filistinlilere sahip çıkma. Ama onların da aklına “mazlum Rojavalılar” hiç gelmiyor!
- Cumhurbaşkanı adayları Erdoğan ve İhsanoğlu, “Filistin halkına destek” için yarışıyorlar, birbirlerini “geride kalmakla” suçluyorlar ama Rojava’ya yönelik IŞİD saldırısını görmezden gelmede de birbirleriyle yarışıyorlar. Erdoğan ise bir adım daha ileri gidip, açıkça söylemese de IŞiD’e destek sunma politikasını sürdürüyor.
Cumhurbaşkanı adaylarından sadece Selahattin Demirtaş, Filistin halkına ve Rojava halkına aynı duyarlılıkla sahip çıkıyor; din, mezhep ve milliyetine bakamadan tüm mazlum halkların yanında olduğunu ilan ediyor.
Ve Filistinliler ve Rojavalıların özgürlük mücadelesi, insanca yaşama mücadelesi bugün Demirtaş’ın şahsında, Türkiye’nin demokrasi güçlerinin mücadelesinde birleşiyor.
Kimin ne olduğunu, kimin gerçekten mazlumdan, bölgedeki özgürlüklerin gelişmesinden, kimin bütün bu gelişmelerin karşısında emperyalistlerin, gericiliğin safında olduğunu şimdi, olaylar ilerledikçe daha iyi görüyoruz.
Türkiye’de saflar şimdi böyle belirleniyor.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00