İtibar, irade, hamset, güç, hiç!
Fotoğraf: Envato
Gazze’de hayatını kaybedenlerin sayısı dün öğle saatleri itibarıyla 600 dolayına varmıştı. ABD ve batılı ülkeler hâlâ İsrail’in sırtını sıvazlamaya devam ediyorlar.
Obama da Kerry’i bölgeye göndererek “ateşkes” çabasını daha doğrudan bir girişime dönüştürüyor. Kerry, Mısır’a, İsrail’e, Ürdün’e, gerekli her ülkeye gidecek ama Başbakan Yardımcısı Arınç’ın söylediğine göre Türkiye’ye gelmeyecek! Çünkü ABD, İsrail ve konunun tarafı ülkeler Türkiye’ye Filistin sorununda bir rol biçmiyor.
HAMASETLE YOLA DEVAM!
Bölgede yıllardır izlediği dış politikanın kendisini böyle bir köşeye sıkıştırdığının farkında olan Erdoğan ise en iyi yaptığını sandığı tek şeye sarılıyor: İsrail’e her gün artan bir dozla sövüp sayarak, ABD ve Batılılara çağrılar yaparak, insan hakları ve kadın örgütlerine Filistin’e sahip çıkmadıkları iddiasıyla verip veriştirerek dikkate alınmak istiyor. Hamasetle yola devam etmek kararlılığında görünüyor Erdoğan ve Hükümeti!
Dün ise Başbakan Erdoğan, ilk kez batılı ülkelerden ilerici demokrat kamuoyunun İsrail’e yönelik protestolar için ve İsrail politikasına karşı çıkan Müslüman olmayan ülkelere de teşekkür etti! Ama öyle bir teşekkür etti ki, sanki zatı muhterem Gazze’nin, Filistin’in sahibi, bu çevreler ve ülkeler de onun sahipliğinin devamı için harekete geçmiş!
Peki böyle Filistin halkının çektiği acılar üstünden hamaset yaparak, bağırıp çağırarak Türkiye Filistin sorununda sözü dinlenen bir ülke haline gelinebilir mi?
“Evet” ya da “Hayır” demeden genel bir yaklaşım ortaya koymaya çalışalım:
Şöyle ki; dünyada söylediği dinlenen, söylediklerine önem verilen ülkeleri iki kategoriye ayırabiliriz.
İTİBARLARINDAN DOLAYI SÖZLERİNE ÖNEM VERİLEN ÜLKELER
Bunlardan birinci kategorideki ülkeler, büyük bir ekonomik ya da askeri güce sahip olmadıkları halde bu ülkeler halklar, insan hakları örgütleri, ezilen uluslar, büyük devletlerin ya da şer güçlerin zulmüne uğramış uluslararası alanda mağdur olmuş ülkeler, halklar tarafından ne dediğine, ne yaptığına önem verilen ülkelerdir. Örneğin Küba, Venezuela, Norveç, İsveç, Finlandiya, Hamas tarafından bölünmeden önceki Filistin, …gibi ülkelerdir.
Bu ülkeler, dünyada itibar görürler. Elbette dünyada kendi hegemonyası için uğraşan “büyük güçler” bu kategoriden ülkeleri sevmezler ama onların söylediklerine de önem verirler. Çünkü onların dünya halkları üstündeki itibarlarını dikkate almazlarsa bundan zarar göreceklerini düşünürler.
GÜCÜNDEN KORKULAN ÜLKELER KATEGORİSİ
İkinci türden ülkeler ise ABD, Rusya, İngiltere, Almanya, Japonya, Çin, İsrail,… gibi ekonomik, diplomatik ve askeri gücüne dayanarak dünyanın gidişatına yön veren ülkelerdir. Bu ülkeler, diğer ülkeler tarafından sevilmezler, mazlum halklar tarafından nefret edilirler, dünyanın her yanında bunların şu ya da bu marifetleri (açıkça işgalcilikleri, hegemonyacılıkları, ekonomik olarak baskıları,…) protesto edilir, bayrakları yakılır, …pek çok yerde bu ülkelere karşı silahlı ya da silahsız kurtuluş mücadeleleri yürütülür ama hem dostları hem düşmanları bu ülkelerin sözlerine, yaptıklarına ya da yapacaklarına önem verir. Çünkü onlar ekonomik ve askeri güçleriyle söylediklerine uymayanları, dikkate almayanları korkutan, cezalandıracak bir güce sahiptirler.
TÜRKİYE KORKULAN MI YOKSA İTBARINDAN DOLAYI MI SÖZÜ DİNLENEN BİR ÜLKEDİR?
Bu iki kategori içinde Türkiye nerededir?
Türkiye ne izlediği haklıdan ve adaletten yana tutumuyla dünya ya da bölge çapında itibar kazanmış ülkeler kategorisindedir, ne de ekonomik ve askeri gücüyle rakiplerini sindirmiş, bölge halklarını sindirmiş, bunun sonucu olarak yapacağından korkulan bir ülkedir.
Bunu en son Filistin’e saldıran İsrail’e karşı, İsrail’e destek veren batılı ülkeler ya da Arap dünyasındaki ülkelere yönelik ağır suçlamalar, tehditkar açıklamaların ne İsrail üstünde ne bölge ülkeleri ne de batılı ülkeler üstünde bir etki uyandırmış olmamasından biliyoruz.
Yani Türkiye ne itibarıyla ne de gücüyle korku uyandırarak (Elbette korku uyandırarak etki sağlamanın halklar için kabul edilemez bir tutum olmasından bağımsız olarak) bölgede etkinlik sağlayan bir ülke konumunda değildir.
Son gelinen yerde onca bağırıp çağırdıktan sonra AKP Hükümetinin Filistin için yaptığı tek “kayda değer” şey, “Gücüm kendime yeter” dercesine “üç gün yas ilan etmek” oldu.
“Yas tutmaya” gelmiş bir politikanın uluslararası alanda bir etkisi olur mu?
Varın siz karar verin!
TÜRKİYE NEDEN ETKİSİZ BİR ÜLKEDİR?
Oysa Türkiye, bölge ülkeleriyle tarihsel kültürel bağları, batı dünyasıyla ilişkileri, 76 milyon nüfusu, dünyanın beşinci büyük ordusuna sahip olması, dünyanın 17. büyük ekonomisi olması gibi bölgede son derce etkili olacak imkanlara sahiptir.
Ne var ki Türkiye’nin egemenleri ve hükümetleri, bir yandan onu emperyalist batının stratejisine bağlayarak öte yandan da bölgesel gericiliklerle rekabet içine, Orta Çağ referanslı mezhep kavgaları içine çekerek, etkisizleştirmişlerdir. AKP Hükümeti, 12 yıllık iktidarı içinde bu geleneksel emperyalizme bağımlılık ve ırkçı, mezhepçi tutumu “yeni Osmanlıcılık” olarak “teorize” ederek, adeta Türkiye’nin dış politikasının duvara çarpmasını da planlamıştır!
Suriye’de, Irak’ta açıkça duvara çarpan bu politika şimdi de İsrail’in Gazze saldırısı karşısında bir kez daha, “toparlanamayacak biçimde” duvara çarpmıştır!
ARKASINDA İRADE OLMAYAN GÜÇ, GÜÇ DEĞİLDİR!
Kısacası Türkiye bölgede bugün; ne dünya ve bölge hakları içindeki itibarından ne de ekonomik, diplomatik ya da askeri gücünden dolayı bölge halklarının, İsrail’in, bölge ülkelerinin ya da batılı ülkelerin söylediklerini dikkate alacakları bir ülke değildir.
Bu elbette en başta 12 yıllık AKP Hükümetinin başarısıdır!
Burada akla bir lastik firmasının ünlendirdiği bir deyim geliyor: Kontrolsüz güç, güç değildir!
Buna benzeterek Türkiye’nin bugün bölge politikasındaki etkisizliğini, “Eğer gücün arkasına konmuş doğru bir irade yoksa o güç, güç değildir” diye ifade edebiliriz.
Hele de Başbakanın partisi tarafından “büyük irade”, “güçlü irade” diye tanıtıldığı bir dönemde ortaya çıkan “iradesizlik” bir ironi gibi görünse de durum budur!
Çünkü onların irade dedikler aslında Orta Çağ referanslarına bağlanmakta, “tekçilik”te “inat etmek”tir. İnatla, irade çoğu zaman çelişik, hatta taban tabana zıt tutumlardır!
BÖLGENİN ‘ETKİSİZ ELEMANI’NIN VARDIĞI ‘HİÇ’LİKTİR!
Ve Türkiye bugün, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları ortaya çıkan bölge ve dünya tablosu içinde hiç bir role sahip olmayan, sadece Hamas’ı olmaza kışkırtarak, bölgedeki şeriatçı terörist odakları okşayarak bir sonuç almaya çalışan bir ülke durumdadır.
İsrail’in Gazze’ye saldırısı karşısında çıkan tablo içinde, “Türkiye’nin oynadığı rol nedir?” denirse; bunu en iyi matematik bir kavramla, “Türkiye etkisiz eleman” diye ifade edebiliriz. Bunun günlük dildeki karşılığı da “hiç”tir.
Böyle olunca da geriye iç politikada asarız, keseriz, ecdadımız, İslam’ın yüceliği,… hamaseti; dış politikada da Orta Çağdan hortlayıp gelen şeriatçı grupları okşayan, bu grupları çekip çevirmeyle birleşen MİT üstünden yürütülecek örtülü operasyonlara indirgenen (Onu da yüzüne gözüne bulaştıran) girişimler kalmaktadır.
Erdoğan-Davutoğlu önderliğindeki AKP Hükümetinin Türkiye’yi getirdiği yer bu “hiç” noktasıdır!
Bunun bir adım ötesi ise içeride ve dışarıda “kıyamet”tir!
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00