Murat Belge; 'Sol' eleştirisi ve dini ideoloji
Fotoğraf: Envato
Murat Belge, Taraf Gazetesinde 24 Haziran-6 Temmuz 2014 arası yazdığı beş makalesinde ‘Sol’ ve Din ilişkisini ele aldı ve “Sol”un dine yaklaşımını eleştirdi. Belge, sol siyaset ve dini ideoloji ilişkisini ele alışında hem haklı hem de haksızdı; bu nasıl mı olur, belirtelim: tarihsel materyalizmi, diyalektik değil ama kaba materyalizm olarak alanların bir bölümünün dine ve “dinciler”e yaklaşımında, dünya ve toplum anlayışlarının bir özelliği olarak, tek yanlı ve dışlayıcı bir kabalık olduğundan hareketle Belge’nin yaptığı eleştiri isabetli idi. Bu kaba-mekanist anlayış, “dinin halkın afyonu” olduğu yönündeki belirlemeyi, efsunlu bir ilaç gibi alarak, dine yaklaşımın bütün öteki bağlamlarından soyutlar. Dinin, ezilen insanın, doğal dünyada ve içinde yaşadığı toplumdaki eşitsiz; sömürü ve baskıya dayanan sistemlerden kaynaklanan sorunlar karşısındaki çözümsüzlüğüyle yöneldiği bir “sığınak” özelliğini görmek istemez. Kitlelere yaklaşımında onların iktisadi, sosyal ve politik sorunları ve taleplerini esas alma yerine, örnekleri bolca verilebilecek şekilde ilericilik ve gericiliği din karşısındaki tutum ölçeğinden geçirir.
Ancak, M. Belge, “..kendini solda görenlerin “yazısız” tüzüğünün en başında “Müslüman olmamak”la ilgili bir kural mutlaka vardır. Bunun daha kolay gözükür nedeni bu ülkede solun Kemalizm’le ilişkisidir” kestiriminde bulunurken, hem toplam bir “sol” tasavvuru üzerinden genellemeye giderek, hem de “mutlaka vardır” varsayımıyla baltayı taşa vuruyor. Kemalist laisizm ve ulusalcılık etkisinin “sol”un önemli bir kesimi üzerinde on yıllardır devam ettiğinden hareketle, bu türden bir genelleme isabetsiz olduğu kadar, yüzeyseldir de. Belge akıl oyununa başvuruyor; dini ideoloji savunusu ile dindar emekçiye yaklaşımı birbirine karıştırıp, “rakibi kündeye getirme”ye çalışıyor. Dini ideolojiye yaklaşımı ise fludur.
Dünyanın dini, ve materyalist kavranışı açıktır ki karşıtlık gösterir. Din, var olan her şeyin, her varlık ve onların, hiyerarşik düzeninin mevcut ilişkisellikleri içinde baştan belirlenmiş bir iradi “yaratı olduğu”nu vaazeder. “Kul’a “düşen, yaratıcının gücü-mutlakına biat etmek, içinde bulunduğu durumu kabullenmek, “asıl mutluluğun öteki dünyada olduğu”nu unutmaksızın bu dünyada, “her şeyin, her durumun asıl sahibi, bileni ve yaratanı olduğuna” asla kuşku duymaksızın, iman etmektir!
Şurası nettir: Dini ideolojinin bin yıllardır vaaz ettiği bu görüşler, sadece “din afyondur!” denerek etkisizleştirilemezler. Emekçiler, sömürü sistemi içindeki kendi durumlarının bilincine varır ve yine doğa ve toplum olaylarının tarihsel gerçekliğinin bilgisine sahip olarak bu durumu değiştirme mücadelesinde ve bir süreç içinde, dini ideolojinin kapitalist barbarlığa örtü oluşturduğunu da göreceklerdir. Dinin kendilerine, “kuşku duyulamaz” olarak gösterdiği ne varsa, kendi gerçek nesnel durumlarıyla, yaşamın gerçekleriyle-ki sömürü toplumlarının tümünde bu esas olarak acı, ıstırap, ayrımcılık, sermaye ve kapitalist mülk sahipleri sınıfının diğerlerini ezmesi vb. biçimlerde görülür- farklılığını; dini vaazlarla maddi ve dünyasal gerçeklerin uyuşmazlığını gördükleri oranda, bu etki zayıflayacak ve süreç içinde etkisizleşecektir. Burada önemli olan, din madrabazlarıyla çaresiz emekçinin dine yaklaşımını birbirinden ayırmaktır.
Belge, “Sol bir dünya görüşü” benimsemek, dünyanın her yerinde, varolan, statükoyu temsil eden, genel düşünce yöntemlerini derinden belirleyen egemen ideolojiye başkaldırmaktan geçer” diye yazıyor. İsmini anmıyor, ama egemen ideoloji neredeyse üç yüz yıl olacak burjuva ideolojisidir. Kapitalist sömürü ve burjuva sınıf çıkarlarını ifade eder; dünyaya ve topluma bu çıkarlar temelinde yaklaşılması için her tür saptırmadan yararlanır ya da olgu ve ilişkileri olduklarından farklı göstererek, gerçeklerin örtülmesi işlevi görür. Değişmezliği ve biatı salık veren dini ideolojiyle birleşmiş olması- ittifakı ya da onu yedeklemesi, dinin toplumsal etkisinden yararlanması burjuva sınıf çıkarıyla dolaysız bağlıdır. Burjuva sınıf hakimiyeti burjuva ideolojik hakimiyetini koşullar. Ona karşı mücadelenin bir yönünü de, dini ideolojiye karşı mücadele oluşturur. Bu, dindarlara karşı mücadele olmayıp bir aydınlatma sorunudur. M. Belge, böylesi bir gereklilikten dahi söz etmiyor. Bunun yerine, kolaycı yönteme baş vurarak, “Sol”u eleştirenlerin genel olarak yaptıkları gibi, nedamet getirenlerin yeniden dine sarılışlarına başvurarak, kendini doğrulamaya çalışıyor.
Belge’nin,”Türkiye’de Kemalizm’in halis iktidarı” nedeniyle dinin, “sıkı denetim altında” tutulduğu, çok- partili dönemlerin sağ- muhafazakâr iktidarlarının da bundan çok farklı bir tavır almadıkları tespiti de tek yanlı ve eksik bir belirlemedir. Kemalizm’in dine yaklaşımının “pozitivist” özelliği, hilafetin eski tarzıyla kaldırılması, tarikat ve zaviyelerin yasaklanması vb. gibi uygulamalar, evet belirli bir denetim ifadesidirler. Ama, dinin, cumhuriyet öncesi dönemdeki şeyhlik- tarikat- zaviye bağları üzerinden değilse bile, devlet kurumları aracıyla da toplumsal etkisini sürdürdüğü; pek çok başka ülkede olduğu gibi, “egemen ideolojinin özsel bir öğesi” olarak işlev gördüğü; sağ- muhafazakar iktidarların dinin toplumsal etkisini güçlendirmek için sürekli çaba gösterdikleri, görmezden gelinmemelidir. Kemalist iktidar, M. Belge’nin de belirttiği gibi, Osmanlı’daki ‘ulema’yı cumhuriyet bünyesinde yeniden örgütleme”ye; bir tür “neo- Şeyhülislamlık makamı” oluşturmaya; “Devlet İslamı” ile dindar halkı yönetmeye girişirken; sağ muhafazakar iktidarlar bu politikayı daha da geliştirip, dini kitlelerle ilişkilerinin ve toplumsal yaşamı yönlendirmenin dolaysız bir aracı olarak-öyleyse egemen ideolojinin “özsel bir öğesi” olarak kullanmakta giderek güç kazanan bir aktivite içinde olmuşlardır. Belge, sorunun ve gelişmenin bu yanını azımsayarak, dini ideolojinin yöneten- yönetilen ilişkilerinde egemen ideolojinin bir öğesi olarak gördüğü işlevi, olduğundan önemsiz gösteriyor.
Bunlar doğruysa eğer, Murat Belge, “bir doğru”dan beş yanlış çıkarabilmiş demektir!
- Yeni bir çılgınlık döneminde miyiz? 30 Ocak 2025 11:00
- Erol kardeşe 26 Ocak 2025 00:40
- Burjuva devletleri halklar için mi savaşıyorlar? 16 Ocak 2025 04:59
- Bölgesel gelişmeler ve devrimci yayıncılıkta ‘tekrar’ın yeri 09 Ocak 2025 05:31
- 2025’e ilk yazı: Kim av kim avcı? 03 Ocak 2025 07:20
- 2025’e ilk yazı: Kim av, kim avcı? 03 Ocak 2025 04:00
- Yıkım, yoksullaşma ve savaşlar yılı 26 Aralık 2024 06:32
- Emperyalistlerin maşaları ! 19 Aralık 2024 05:58
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52