Yöneticiler formda!..

Yöneticilerimiz yeni sezon öncesinde forma girmiş görünüyorlar!.. Gerçi gerilim ve kışkırtma yaratma söz konusuysa performansları hiçbir zaman düşmüyor. Süper Lig’in başlamasına daha 34 gün var ama daha şimdiden sataşmalar, laf sokmalar, göndermeler birbirini izliyor. Şike meselesi hâlâ baş polemik konusu. Nasıl olmasın ki?.. Federasyonun, “zamana yayıp uyutarak soğutmak” şeklindeki çözüm(!) stratejisi hiç kimseyi memnun etmedi. Herkese yaranmaya çalışırken hiç kimseye yaranamama gibi bir durumla karşı karşıya kaldılar ki, böylesi “idare etmeye çalışıcı” bir duruşun futbol ortamına hoşnutsuz bir atmosferi hakim kılacağı en başından belliydi. Gelinen noktada kulüpler, şike meselesi üzerinden bir yandan federasyonu bir yandan da birbirlerini suçlamayı sürdürüyorlar.
Fenerbahçe Genel Sekreteri ve Basın Sözcüsü Mahmut Uslu, şike iddialarını ısrarla UEFA’ya taşıdıkları gerekçesiyle, Galatasaray ile Trabzonspor’u, Türkiye’yi ve Fenerbahçe’yi satmakla suçladı. Bu suçlamayla Galatasaraylıların damarına yeterince basamadığına kanaat getirmiş olacak ki ardından da bu sezon en kolay maçlarını Galatasaray ile oynayacaklarını ekledi sözlerine. Ona göre, Galatasaray ile oynayacakları dışında her maç zordu. Tabii bu gibi polemiklere girme heveslisi olarak bilinen Galatasaray Basın Sözcüsü Şükrü Ergün’den yanıt gecikmedi. Şike konusunda, “Hem şike yapacaksın hem de sonra şikayet edeceksin” şeklinde sert bir çıkış yapan Ergün, Uslu’nun Galatasaray’ı küçümseyen sözlerini ise mantıklı olmadığı gerekçesiyle dikkate almaya değer bulmadığını dile getirdi.
Yeni sezon öncesinde futbolumuz adına bir hayli umut veren tartışma konuları ve tartışma düzeyi!..
Şike konusunda bir gerilim de federasyonun Ankara’daki mali genel kurulunda, Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu ile Sivasspor Başkanı Mecnun Otyakmaz arasında yaşandı. İki başkan arasında başlayan ağız dalaşı kısa süre içinde yerini, mahalle bıçkınlarının birbirine horozlanmasına benzer görüntülere bıraktı.
Eh, futbolumuzun geleceği adına bu tartışma da az umut verici sayılmazdı!..
Yöneticiler arasındaki tartışma konularına ve tartışma düzeyine bakınca, uluslararası alanda niye nal topladığımızı anlamak kolaylaşıyor.
Ülkenin futboldaki en yetkili kurumunun toplantısında bile
sorunlara çözüm değil, sorunlar üzerinden birbirini suçlayarak çıkar elde etmenin yolları aranıyor.
Baskı, tehdit, şantaj gibi mafyatik yöntemlerle iş görmeye alışkın kişilerin yer aldığı bir toplantıda, futbolla ilgili yeni planlardan, projelerden, politikalardan, stratejilerden ve bunların hayata geçiriliş yollarından söz edilmesi beklenebilir miydi, orası da ayrı tabii..
Bütün bu açıklamalar, tartışmalar bizi nasıl bir sezon beklediğine dair yeterince ipucu barındırıyor...
Bu arada Aziz Yıldırım’ın, Caner’in imza töreninde söyledikleri de ilginçti. Yıldırım, “Caner çok iyi bir Fenerbahçelidir”, “Caner bizim çocuğumuzdur” laflarıyla gönlünü okşadı oyuncusunun. Muhtemeldir ki, diğer kulüplerin önerdiği paranın daha azına razı olarak Fenerbahçe’de kalmayı seçtiği ve bir tür fedakarlık yaptığı için.
İyi de, kurumsallaşmasını tamamladığını iddia eden bir kulüpte böylesi sözlerin, -eğer gerçekten varsa- bazı özel duyguları sömürmek dışında bir anlamı olabilir mi?.. İşini, hakkını vererek profesyonelce yapsa da iyi Fenerbahçeli ya da Fenerbahçe’nin çocuğu olmayan oyunculara nasıl bakıyor acaba Yıldırım?..
Hele bir, sözleşmedeki yükümlülüklerinizi yerine getirmeyin, işte o zaman görürsünüz Caner’in “iyi Fenerbahçeliliğini”, “Fenerbahçe’nin çocuğu olmasını”...