Emperyalist şiddetin yüzyılı: Filistin işgali
Fotoğraf: Envato
28 Temmuz 1914’ten Temmuz 2014’e. I.Dünya Savaşının yüzüncü yıldönümü. Kanal savaşları, Filistin cephesi dedelerimizden yadigar belleğimizin bir yanını tutuyor. Yüz yıl sonra bıraktığımız yerde gibiyiz. Temmuz sıcağına Filistin’de ABD-İsrail bombardımanlarının yangıları ekleniyor. Kafa, kol, bacak vicdanlarımız yanıyor. Trablus, Musul, Şam, Kabil… Ortadoğu yanıyor. Yüzlerce çocuk ölüyor, binlerce ana yaralı. İsrailli gençlerin, hatta yetişkinlerin durumu da hiç parlak değil. Askere gitmemek için kendi ayağını vuranlar olduğu söyleniyor. Filistin kimin sorunu, yaşanan şiddet ne anlama geliyor?
Şiddetin şiddeti ölçülmeye kalkılsa, işgal ve savaşların yanında cinayetlerin esamesi bile okunmaz; bir miktar konsepte dahil edilebilirse de KCK’si, Ergenekon’u, Balyoz’u, Polis Operasyonları yanında sıradan-küçük kalır. Şiddetin en yapısalı, kurumsal olanı, çok gelişmiş araçları olanı işgal ve savaşlardır.
Siyasal literatürde devletler ve bir devlet içindeki kesimler veya halk-grupları arasındaki “örgütlü silahlı mücadelelere” savaş adı verilmektedir. İşgal ise işin en ağır ve acımasızıdır.
Bu işgaller üç beş terörist işi değildir. Eğer öyle olsa idi işin çözümü de o kadar kolay olurdu. Kurumsal şiddetin kurumları bulunmaktadır. En büyük kurumu emperyalizmdir.
Bauman’a göre durum çok vahim olup modern uygarlıkta terörizm ve işkence, siyasi aklın araçları haline gelmiş bulunuyor: “Holocaust bizim modern akılcı toplumumuzda, uygarlığımızın yüksek sahnesinde ve insanoğlunun kültürel zaferinin zirvesinde doğup uygulanmıştır ve bu nedenle toplumun, uygarlığın ve kültürün bir sorunudur.”
Russell’a göre, çok genel anlamda etki altına alma olarak tanımlanabilecek iktidar;
* Güç kullanma (ordu, polis),
* Kandırma, ödül, ceza (ekonomi),
* Fikir, propaganda, eğitim (kilise, parti, eğitim) üzerinden sürdürülüyor.
Weber’e göre, “Bütün siyasal yapılar şiddet kullanır, ama bunu diğer siyasal örgütlere karşı kullanma tehdidinde bulunma ya da kullanma biçim ve dereceleri bakımından ayrılırlar. Bu farklılıklar, siyasal toplulukların biçimini ve geleceğini belirlemekte somut rol oynar. Bütün siyasal yapılar aynı ölçüde ‘yayılmacı’ değildir. Hepsi de gücünün dışa dönük olarak gelişmesi için çalışmaz ve gücünü başka topraklar ve topluluklar üzerinde ilhak ya da bağımlı kılma yoluyla siyasal egemenlik kurmak üzere hazır tutmaz. Bu nedenle siyasal örgütler, iktidar yapıları olarak, saldırganlık dereceleri bakımından farklılaşırlar.”
Marx’ın, Weber’in toparlamasıyla savaşlar ekonominin, küresel ticaretin bir yoludur; ekonomi politikle sağlanamayan sömürgecilik, pazar-piyasa sorunu veya yayılmacılık, aşırı üretimin getirdiği yapısal krizler, şiddetle, savaşla, işgalle dayatılmaya ve aşılmaya çalışılır. Eisenhower bunu “military and industrial complex” olarak ifade etmektedir.
Şiddetin ekonomiyle oluşturduğu bu örüntüyü Yeniçeri’nin özetiyle Barnett “küreselleşmenin on emri” altında şöyle topluyor:
* Kaynak ararsan bulursun ve fakat…
* İstikrar yoksa piyasa yoktur.
* Büyüme yoksa istikrar yoktur.
* Kaynak yoksa büyüme yoktur.
* Altyapı yoksa kaynak yoktur.
* Para yoksa altyapı yoktur.
* Kural yoksa para yoktur.
* Güvenlik yoksa kural yoktur.
* Leviathan (Ordu) yoksa güvenlik yoktur.
* (Amerikan) İrade(si) yoksa Leviathan (Amerikan ordusu) yoktur.
1914’ten 2014’e Gazze’de işgal I. ve II. Paylaşım Savaşlarının sonucudur; ABD, onun sömürgesi Almanya, müttefiki Fransa, İngiltere, Kanada vb. zaten oradadır. İstese de istemese de Osmanlı ve Türkiye, Rus Çarlığı ve Rusya oradadır. Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar oradadır. 1970’lerde sosyalist akımların Filistin mücadelesini İsrail-Filistin sorunu olarak görmemeleri doğru bir okumadır. Ne geçmişte ne de bugün ne İsrail kendi başına İsrail, ne de Filistin kendi başına Filistin’dir.
Filistin işgali emperyalizmin Ortadoğu’yu terbiye aracıdır, Filistin’de her ölüm emperyalist mafyaların, Obama’nın, Merkel’in, Hollande’ın kurbanı sayılır. Emperyalizm sürdükçe de benzer sorunlar sürecektir. Emperyalizmin çaresi eşitlik, özgürlük, kardeşliktir. Bayramınız kutlu olsun.
- İsrail ve Suriye örneğinde bilimin ve bilimsel eğitimin anlamı ve önemi üzerine 13 Aralık 2024 04:40
- MEB açık öğretim okulları istatistiklerinde bir gariplik mi var? 29 Kasım 2024 04:15
- AKP'nin eğitim ve bütçeleme anlayışı: Lime lime ayrıştırmanın, imam hatipleştirmenin, metalaştırmanın, peşkeş çekmenin binbir türü 15 Kasım 2024 04:43
- Cumhuriyetin 101. yılında rüya, yurttaşlık ve ana dillerinde eğitim meselesi 01 Kasım 2024 04:26
- Üniversite nedir? Araştırma ve bilgi nedir? Kariyer yapmaktan/ uzmanlık bilgisinden farkı nedir? 18 Ekim 2024 04:42
- Akademinin yeri ve değeri: 207 üniversite bir 'muhabir Rüya' eder mi? 11 Ekim 2024 04:43
- MEB istatistiklerinin gör dediği açlık, dayatma ve niteliksizlik 04 Ekim 2024 04:50
- Türk Psikologlar Derneğinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline dair görüşü: Eğitim değil eğitimi ihlal modeli 27 Eylül 2024 04:42
- AKP ve MEB’in büyük mahareti: Bağnazlığı ve emek sömürüsünü sürdürmeye diplomalı çözüm 20 Eylül 2024 04:15
- Aileler çocuklarını MEB’den kurtarmaya çalışıyor: MEB eğitime, çocuklara, topluma zararlı hale mi geldi? 13 Eylül 2024 04:42
- Eğitimin sorunlarından öğretmenler ve müdür yardımcıları da mağdur 06 Eylül 2024 04:41
- Atamaların değeri değersizleştirilmesi üzerine 30 Ağustos 2024 04:44