30 Temmuz 2014

Ret ve savunma: Beden ve bayram

Bugün bayram. Dinler ne kadar farklı ele alsa da insan soyu bir yolunu bulup bayramları “Can boğazdan gelir” misali yemeli içmeli kılmayı başarmış. Misal, Müslümanlar iki kutsal bayramın birisini şeker yani karbonhidrat, diğerini ise kurban eti yani protein bayramına dönüştürmüşler zaman içinde.
 Ramazan Bayramı’na dair dini metinler “Tüm kötülüklerin orucu bozabileceğini” içerse de oruç tutanlar bu emri açlıkla sınırlamaya meyillidirler. Bunun tersten kanıtı ramazan ayı boyunca ve bitiminde tıbbın salt sindirim sistemi boyutu ile devreye girmesidir. Sahurda ne yenmeli, iftar nasıl açılır, yemeğin yağ ve karbonhidrat oranı nasıl olmalı gibi. Ama hiçbir zaman bir psikiyatrın oruç bozan riya, kötücül davranışlar, cana kastetme, hırsızlık, dolandırıcılık, devletin kaynaklarını zimmete geçirme vb. hususlara dair yol gösterici, orucu ve sonrasını kolaylaştırıcı önerilerine rastlamamışızdır.
 İnsan bir canlı olarak dolaşım, sindirim, boşaltım, sinir gibi sistemlerden oluşur. Ve insanlar her ne kadar tümüne etkileri olsa da sindirim sistemini öne çıkartıyorlar oruç ayında. Ama burada ihmal ettikleri “beynin sindirme işlevi”. Evet, barsaklar maddeleri sindirir sindirmesine ama beyin de maddesel olmayan dış etkenleri sindirir, değil mi?
 Ama her sindirim işlevinin bir de posası yani işe yaramayan kısmı vardır nihayetinde ve beden onlardan hızlıca kurtulmaya çalışır. Geğirme, dışkılama, idrar sindirim ve boşaltım sisteminden akla gelenler. Ya beynin sindirme işlevinden arta kalan posalar? Öfke, gerginlik, boş vermişlik, unutma bu bağlamda akla gelenler.
 Bazen de insan tümden reddeder. Sindirim sisteminde biz ona kusma diyoruz. Beyinde bunun en hafif karşılığı yok sayma ile başlayıp birçok farklı psikiyatrik tablo ile daha da sarsıcı olabilir. Kimi zaman da beyin sindirmekte zorlandığı anlarda mideyi yardıma çağırır. Keyfimiz kaçınca midemizin ağırması, bulantı hissetmemiz ve bazen kusmamız bundandır.
 Birbirine uymayan gıdaları karıştırırınca da midemiz bulanır, “Uyumsuz birçok şeyi bilincimize tıkıştırınca da.” Kusma bir reddetme biçimidir. Kusma savunmanın ve reddetmenin insan bedeni ve ruhundaki en somut dışavurum biçimidir belki de. Ve kimi zaman kolektiftir.
 Ressam Max Libermann “Kusmak istediğim ölçüde yemek yiyemiyorum” demişti bundan yıllarca önce. Yıl 1933, ülke Almanya, ressamımız Musevi, balkonundan seyrettiği Nazi askerleri idi. O an politika ve sanatta dönem itibarı ile gelinen durum karşısında bir imge olarak kusmaktan daha net bir şey kullanılamazdı elbet: Savunma + Ret = Kusma. Bu kolektif bir kusma davetidir aynı zamanda.
 Evet, bir savunma ve ret dışavurumu olarak kusma kolektif bir tutumdur kimi zaman. Kimi zaman bir film sahnesinde bazen gerçek yaşamın içinde hep birlikte kusarız. Nazi vahşetinde, 12 Eylül faşizmi sorgu odalarının işkence seanslarında midesi bulunmayan yok gibidir. Ve şimdilerde Musevi ressam Max Libermann yaşasaydı yine aynı sözü söyleyip bizi de ortak kılmış olacaktı söylemek istediklerine: “Kusmak istediğim ölçüde yemek yiyemiyorum”. Bırakın gerçek tanıklığı, bir haber bülteninde İsrail ordusunun Filistin’deki vahşetinin peşi sıra İŞİD’in “İslam” adına zulmünü ve bu bağlamda devletlerin tutumunu izlemek yeterli olsa gerek.
 Bir bayram günü ağzınızın tadını kaçırdığımın farkındayım. Ama böyle durumlarda sanat ve sanatçılar işi kolaylaştırır, öyle değil mi?
 Modernizme geçişle birlikte salt iyi ve güzel değil çirkin ve bir anlamda iğrenç de kendine daha fazla yer bulabildi sanatın birçok dalında. Bu hem teknik hem içerik boyutu ile böyle oldu. Misal ressam Millie Brown’ın kullandığı teknik bu bağlamda ele alınabilir. Ressamımız belki de 1933’de ressam Max Libermann’nın söze vurup da teknik olarak kullanmadığı kusmuğu günümüzde resimlerinde kullanıyor. Hatta sıra dışı ses sanatçısı Lady Gaga’nın bir klibinde onun üzerine kusarak sanatını gerçekleştirmişti. Yine bir konserde de sahnede üzerine kusmuştu.
 Millie Brown’ın kusmuğu bildiklerinize benzemiyor: Sarı, siyah, yeşil, pembe, yeşil yani cümle renklerden kusmuk. Öncesinde iki gün aç kalıp nihayetinde kullanmak istediği renkle boyalı soya sütü içip sanat için kusuyormuş.
 Sakın midemiz bulandı demeyin. Bulandı ise eğer geçmişte “Böyle sanata tükürürüm” diyen ünlü Türk büyüklerini veya Nazilerin Yahudi, Roman ve özürlülere vahşetini, Filistin’de İsrail ordusunu, Musul ve Rojova’da İŞİD’i, Roboskî’de çocuklara bomba emrini verenleri hatırlayın yeter.
Sağlıcakla kalın.

 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et