30 Temmuz 2014 00:46

O polisler, bu Türkiye'nin polisleri

O polisler, bu Türkiye\'nin polisleri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Festus Okey’i hatırlar mısınız? Hani, 20 Ağustos 2007’de adli bir gerekçe ile götürüldüğü  Beyoğlu Asayiş Şube Müdürlüğünde vurularak öldürülmüştü. Emniyet, Okey’in polisin elinden silahı almak isterken vurulduğunu iddia etmişti.
Festus Okey’in cenazesi, Nijeryalı arkadaşları tarafından üzerinde ‘Gidiyoruz, Teşekkürler Türkiye’ yazılı bir tabutla defnedilmişti.
Peki Sendikacı Süleyman Yeter’i hatırlar mısınız? Limter-İş Sendikası Eğitim Uzmanı Süleyman Yeter, İstanbul Emniyetinde 1999 yılında ağır işkenceler sonucu katledilmişti. Yeter’i işkence ile öldüren polis ancak 13 yıl sonra yargı önüne çıkarılabilmişti.
Gazeteci Metin Göktepe’yi Evrensel okurları zaten hatırlayacaklardır. 8 Ocak 1996 günü, Ümraniye Cezaevi’nde katledilmiş olan iki tutuklunun Alibeyköy’deki cenaze törenini gazeteci olarak izlerken, polis tarafından gözaltına alınmış ve götürüldüğü Eyüp Kapalı Spor Salonunda polislerce dövülerek katledilmişti. Polis şefleri önce gözaltına alındığını reddetmiş, savcı ve bakanlar da ‘duvardan düşerek’ öldüğünü iddia etmişti.
12 Eylül’ün işkence merkezlerinden birisi olan Ankara Emniyeti içerisindeki DAL’ı (Derin Araştırma Laboratuvarı) hatırlıyor musunuz? Cinsel organa elektrik verme, “testis sıkma”, kadın tutuklulara tecavüz, ters askı DAL’da uygulanan işkence yöntemlerinden bazılarıydı.
DAL’da gördükleri işkence sonucu Zeynel Abidin Ceylan, Hasan Asker Özmen, Behçet Dinlerer, Adil Yılmaz, Satılmış Şahin Dokuyucu’nun aralarında bulunduğu çok sayıda devrimci katledilmişti.
DAL’ın başında bulunan Kemal Yazıcıoğlu, -bu ‘hizmetleri’ çok takdir edilmiş olacak ki-, sonraki yıllarda da Sakarya, İzmir ve İstanbul emniyet müdürlükleri ile Ordu Valiliği görevlerine getirilmişti.
Peki Kürt iş adamlarının 1990’lı yılların ‘güvenlik konsepti’ uyarınca özel tim polisleri tarafından katledilmelerini hatırladınız mı?
Çok değil, daha iki ay önce, Van Yabancılar Şubesinde 17 yaşındaki Afgan çocuk Lütfullah Tacik’in yaşını yanlış söylediği gerekçesiyle polis tarafından dövülmesinin ardından, beyin kanaması geçirerek öldüğünü hatırladınız mı?
Hani benzer vakalarda olduğu gibi olay yerine bakan kamera ‘bozuk’ çıkmıştı!
Polis tarafından gözaltına alındıktan sonra, bir daha kendilerinden haber alınamayan ve yakınlarının Galatasaray Lisesi önünde cumartesi günleri yaptıkları eylemlerle yıllardır aradıkları yüzlerce kişiyi de hatırlıyorsunuz değil mi?
Baran Tursun Vakfı, 2014 Mayısı’nda,  2007 yılından beri polisin öldürdüğü 155 kişinin adını yayımladı. Bu kişilerin 27’si karakollarda öldürülmüşlerdi.
Son 15 yılda 241 polisin tecavüzden yargılandığını ve hiçbirinin ceza almadığını da hatırlıyor musunuz?
Bu liste uzar gider.
Hükümetin Cemaat ile savaşının bir sonucu olarak gözaltına alınan ve bazıları da tutuklanan polisler, gözaltında meslektaşlarının kötü muamelesine maruz kaldıklarını söyleyince Türk polisine dair bu yakın tarih bilgisini hatırlamadan edemedik.
Cemaate yakın gazetelerde, gözaltına alınan polislere duş imkanı tanınmadığı, tuvalet şartlarının yetersiz olduğu ve polislerin sandalyelerin üzerinde yattıkları gibi bilgiler yer alıyor.
Elbette adalet, insan hakları herkese lazım. Ancak yukarıda sadece bazılarını sıraladığımız örneklerle kıyaslandığında onların yaşadıkları bir kaş çatması gibi kalıyor.
Ve yıllardır bir mensubu oldukları Türkiye’deki polis gerçeğinin ne demek olduğunu da herhalde bizden öğrenecek değiller. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa