Vicdan zorbalığa karşı
Stefan Zweig 22 Şubat 1942’de Rio de Janeiro’da, karısı Lotte ile birlikte intihar ettiğinde Avrupa’nın ve ülkesi Avusturya’nın geleceğinden ümitsizdi.
“ Kendi isteğimle ve bilinçli olarak hayattan ayrılmadan önce, son bir görevi yerine getirmeğe kendimi mecbur hissediyorum: Bana ve çalışmalarıma, böyle iyi ve konuksever şekilde kucak açan harikulade ülke Brezilya’ya içtenlikle teşekkür etmeliyim. Her geçen gün, bu ülkeyi daha çok sevmeyi öğrendim ve benim lisanım konuşulduğu dünya, bana göre mahvolduktan, ve manevi yurdum Avrupa’nın kendi kendisini yoketmesinden sonra, hayatımı yeni baştan kurmayı daha fazla isteyebileceğim bir yer daha yoktu.
Ama 60 yaşından sonra, yeni baştan başlamak için özel güçlere ihtiyacım vardı. Benim gücüm ise, uzun yıllar süren yurtsuzluk sırasında tükendi. Böylece, ruhsal çalışması, her zaman en büyük sevinci ve bireysel özgürlüğü bu dünyanın en büyük nimeti olan bu hayatı, zamanında ve dimdik sona erdirmek bana daha doğru görünüyor.
Bütün dostlarımı selamlarım! Umarım, uzun gecenin ardından gelecek olan sabahın kızıllığını hâlâ görebilirler! Ben, çok sabırsız olan ben, onların önünden gidiyorum.”
28 Kasım 1881’de Viyana’da doğmuştu. Babası sanayiciydi. Viyana ve Berlin üniversitelerinde felsefe öğrenimi gördü. İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Latince ve Yunanca öğrendi. 1907-1909 yılları arasında Seylan, Gwaliar, Kalküta, Benores, Rangun ve Kuzey Hindistan’ı, 1911’de Amerika’yı gezdi. (New York, Kanada, Panama, Küba ve Porto Riko) I. Dünya Savaşında (1914-1917) gönüllü olarak Viyana’da savaş karargahında “Savaş Arşivi”nde memur olarak çalıştı.
Savaştan sonra yerleşip 20 yıl yaşadığı Salzburg’ta Avrupa’nın düşünsel birliği için, yazdıklarıyla ve konuşmalarıyla, çağrılar yaptı. 1933’de, Nazilerin yasaklayıp yaktığı kitaplar arasında Zweig’ın eserleri de yer alıyordu. 1934’te Gestapo evini bastıktan sonra Londra’ya yerleşti. Ancak, burada da rahat edemedi. Zweig, Avusturya, Alman Reich’ına katıldığında karısından ayrıldı. Portekiz’e yanında Lotte Altman’la gitti. 1940’ta İngiliz tebaası oldu. II. Dünya Savaşı sırasında New York’a, Arjantin’e, Paraguay’a gitti, Brezilya’ya yerleşmeye karar verdi. Savaş öncesi günleri övdüğü “Dünün Dünyası - Avrupa Anıları” adlı otobiyografisini kaleme aldı.
1917’de Jeremias (Yeremya) adlı oyununda uğruna savaştığı yazdığı değerleri şöyle özetlemişti: “Yumuşak huylu insanlar güçlü olmak zorundadır ve barış isteyenler bir kavganın içindedirler... Görünmeyeni yenmek mümkün değildir, insanlar öldürülebilir ama içlerindeki Tanrı öldürülemez. Bir halk yenilebilir ama ruhu asla.”
Stefan Zweig’in bu sözleri onu canına kıymaya zorlayan umutsuzluğun büyüklüğünü de açıklayabilir.
Zweig her durumda düşünce özgürlüğünden yanadır. Orta Çağda Kalvinizme karşı çıktığı için yakılan hümanist Din Adamı Miguel Serveto’nun cezalandırılmasına karşı çıkan Sebastian Castello’nun biyografisini de bu amaçla yazar. Sabestian Castello’nun şu satırları Zweig’ın da amacını açıklar: “Hakikati aramak ve onu kendi düşündüğü gibi ifade etmek asla suç olamaz (1551)”
Vicdan Zorbalığa Karşı Ya da Castellio Calvin’e adlı bu monografi din adamlarınca kıyasıya eleştirildiği gibi Thomas Mann ve çağdaşlarınca övüldü de. Bu çalışma düşünceye baskının, diktatörlüğün tartışmasına yeni bir boyut getiriyor bence.
Bir romana yakışan betimlemelerin de okunmasını hızlandırıyor:
“(...)Tutuklu sabah saat on birde çürümüş paçavraları içinde zindandan çıkarılır. Işığa alışkanlığını yitirmiş gözleriyle uzun zamandır ilk ve sonsuzluktan önce son kez gökyüzüne bakar. Karmakarışık sakalıyla, kir içinde, bir deri bir kemik, zincirlere bağlı ileriye doğru sendeler mahkûm; parlak sonbahar ışığında yüzünün kül rengi çökkünlüğü korkunç bir etki bırakır. Belediye binasının basamaklarına gelince katilleri, toplanan halkın gözü önünde müşavirlerin okuyacakları yargı kararını dinlerken diz çökmesi için güçlükle yalpalayan adamın -haftalar öncesinde yürümeyi unutmuştur- kabaca ve hoyratça dizlerine vururlar.”
Kitap sık sık (Okurun farkında olmadan attığı) insanın kendi düşüncelerine saygı duymasını işkencelerin dize getiremeyişinin zafer çığlıkları ile bölünüyor. Kitaplarıyla birlikte yakılacağı zaman bile geri adım atmamanın zaferi. Bugünlerde en çok gereksindiğimiz duygu da bu.
Vicdan Zorbalığa Karşı Ya Da Castellio Calvin’e , Monografi, Stefan Zweig, Çeviri: Zehra Kurttekin, Can Yayınları, 235 s. 18 TL
Evrensel'i Takip Et