Kimsenin yanlışı yok sanki?
Özeleştiri yapmak, kendi gerçeği ile yüzleşmek her toplumsal iddianın hayat damarıdır. Nasıl hata yapmak insani ise, eksik bırakmak, zafiyet göstermek de toplumsal hareketlerin doğasındandır. Tehlikeli olan, hatalarının, eksiklerinin farkında olmamak, hatta hata yapabiliyor olabileceğini kabullenmemektir.
IŞİD adına yaşanan vahşetle yüzleşmekten özellikle kaçınan bir İslam dünyasının, insanlık için barış ve adalet vaadinin inandırıcılığı olabilir mi? Bu tabloyu sadece marjinal bir sapma olarak izah ederek köklü muhasebelerden kaçınmak, kendi konumunu da tartışılır kılmaktır.
Benzer bir yüzleşmeyi Filistin konusunda bile yapamayan Müslümanların Yahudi öfkesi hatta bazen Hitler hayranlığı kaçınılmazdır. Kendini sorgulamaya yanaşmaktansa bir günah keçisi bulup faturayı kendi dışındaki dinamiklere kesmek, işin kolayına kaçmaktır.
Tutuklanan emniyet görevlilerinin, hukuk dışı telefon dinlemeleri dahil yaptıkları hiçbir şeyden haberi yokmuş havasında verilen tepkiler de ilginç bir psikolojiyi yansıtmaktadır. Polisler ne yapmışsa hükümetten habersiz yapmış dedirtecek bir tavrın, sorumluluktan kaçmak dışında bir tanımı olamaz.
İlkesel itiraz ve tutarlı karşı çıkışlar yerine, kim tarafından ve kime karşı yapıldığına bağlı tutum alışlar bu yüzleşmenin önündeki en büyük engeli oluşturmaktadır.
Yüzleşmenin yöntemi de kapsamı kadar önemlidir. Her ihtilafta iki tarafı eşitleyerek işin içinden çıkmak, sorunun özüne, esasına yoğunlaşmadan herkesi suçlayarak tutum alıyor gibi gözükmek başka bir hastalığa dönüşmektedir. 12 Eylül öncesi olayları sağ-sol çatışması diye tarif etmek bunun tipik bir örneğidir.
Kürt sorunundan kaynaklı çatışmaları böyle ele alan üçüncü yolcu yaklaşımlar da benzer kaçamağa yönelmektedir.
Gazi Mahallesi’nde bir çocuğun hayatına mal olan durumu “sol içi şiddet” diye tanımlayıp, manifesto yayınlamak sağduyu çağrısı değildir.
İstanbul’da Nurtepe’de yüzleşmeye değer bir yanlış olduğu ortadadır. Bir çocuğun hayatına mal olan ortamın hangi ruh halinden beslendiği ile ilgili bir sağlıklı tartışma yürütmedikçe, toplumsal ve siyasal iddiaların da anlamı sorgulanır hale gelir.
Halk Cephesi adına yapılan açıklama, bu açıdan yeniden değerlendirilmelidir. Provokasyon ortamına katkı sunacak söylem ve yaklaşımlardan uzak durmak, benzer durumların yaşanmaması için şarttır.
Toplumsal izan ve vicdanı hafife alan, kendini peşinen kurtulmuş görüp herkesi kurtarma gücünü de kendinde gören yaklaşımlar, aslında sonsuza kadar kendi kapalı dünyalarında debelenmeye mahkumdur.
Dünyayı kendi etrafında dönüyor sanan dar örgütsel tutumlar, hangi dünya görüşünden besleniyor olursa olsun toplumsal gelişmeleri okuma imkanından da mahrumdur. Dünyadaki değişimi doğru okumadan ona müdahil olmak mümkün olabilir mi?
Kabul etmemek için bile tanımak gerekir. Anlamadığınız süreçlerin karşısında duruşunuz bile farkında olmadan o süreçleri beslemeye hizmet eder.
Kapitalizmin küreselleşmesi ve savaş ekonomileri karşısında alternatif bir hayat felsefesinin insanlar için umut ışığı olmaması düşünülebilir mi?
Evrensel'i Takip Et