03 Ağustos 2014 00:15

Garip düşünceler

Garip düşünceler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ne istemediğimi çok iyi biliyorum, ne istediğimi ise bilemiyorum’. Yaşamını bu özet düşünce, duygu ve davranış felsefesi üzerine kurgulamış roman kahramanının, sonunda nereye varacağını merak ediyorum. İstemediği her şey; istediği nedir? İstediğini bilebilecek mi, bildiğinde mutlu mu olacak, şaşıracak mı, yaşam kurgusu sıradanlaşacak mı? Ya da -yazar ben olsam böyle bitirirdim- istediğini bilmek sıradanlığıyla istemediğini bilmenin cazibesi ve coşkusu arasındaki gel-git debelenmenin sona erdiği anda ölümün kaçınılmazlığı ile mi karşı karşıya kalacak? Okuduğum romanı en geç yarın bitiririm; belki roman kahramanının yaşam kurgusundaki final beni alır, çocukluğumdan ve gençliğimden bu yana ne istediğimi de, ne istemediğimi de bilerek yaşadığımı sandığım zamanların ve anların sıradan saçmalıklarıyla dolu anılar ambarına götürür.
Anılar, ambarda nasıl istiyorsak öyle istiflenmiştir. Yaşantımızı en doğru biçimde kurguladığımıza inanır, yaşadıklarımızın kurguya uygunluğunu tasdik eder, anıyı ambardaki yerine iliştiriveririz. Tıpkı resmi tarih yazar gibi; neyin doğru olmasını istiyorsak onu doğrulayarak… Gün gelir, an gelir, okuduğumuz ya da duyduğumuz veya gördüğümüz, çoğu sıradan bir yaşam kesiti neyi istediğimizi, neyi istemediğimizi bilerek yaşadığımızı sandığımız zamanların bizzat oluşturduğumuz resmi tarih anlatımı anılarını istiflendikleri ambardan çıkartır, dürüstlüğümüzün insafına sunuverir.
Önümüzdeki hafta, Anayasaya inanırsak cumhurbaşkanı seçilecek. Anayasaya inanmasam da cumhurbaşkanı seçmek için oy kullanmak isterdim. Ne ki, adaylardan biri için Anayasa, yasa ya da hukuki herhangi bir düzenlemenin önemi yok. Seçilirse, bir süreliğine hem cumhurbaşkanı, hem başbakan olacak, Anayasa ne derse desin parti başkanlığını en azından genel seçimlere kadar sürdürecek. Sıkıysa, -kimin için ‘sıkıysa’?- seçimi iptal edilsin -kim edecek?- ya da parti başkanlığından düşürmedikleri için partisi hakkında kapatma davası açılsın (kim açacak, kim karar verecek?)… Birinci turda, ya da ikinci turda seçilsin, öz bakımından önemi yok, bu aday kazandığında ‘milli irade’ hepimizin üstünde tüten en yüce ocak olacak. Yıllardır yazıyorum, milli irade anlamı, içeriği olmayan uyduruk bir kavramdır. Ama, bu kavrama siyasi, ideolojik bir anlam, içerik kazandırmak isterseniz faşizme varırsınız. Ulaştığınız bu içeriği ‘dindar gençlik’, ‘sağlıklı toplum’ gibi tek düzeleştirilen insan topluluğu üyelerini hedefleyen keyfi tasarımlarla birleştirirseniz önünüz nazizmdir. Seçtiğiniz artık cumhurbaşkanı ya da –isterseniz öyle tanımlayın- başkan veya Yarı-başkan değil milli iradeyi temsil eden, düşündükleri milli iradenin düşünceleri, yaptıkları milli iradenin yapılmasını istedikleri olan ‘Milli Şef’tir.
Milli Şef ne istediğini bilir, ne istemediğini bilir; çünkü temsil ettiği milli iradenin neyi istediğini, neyi istemediğini bilmeme hali olamaz.
Milli Şefi milli iradenin siyasi iktidardaki sureti olarak görenlerin heyecanı ve coşkusu dorukta. Neyi istediklerini, neyi istemediklerini bildiklerini birbirlerine anlatıyor, yazıyor, karşılıklı onaylıyor, resmi tarih söylemini oluşturuyor ve anılar ambarına istiflemeye hazırlanıyorlar.
An gelecek, sıradandır sanılan insanların kurguladıkları yeni yaşam tasavvuru, milli irade suretlerinin ve surete tapanların anılar ambarında istiflenmiş ‘milli zaman’ uydurmalarını zavallılar mumya evine taşıttıracaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa