03 Ağustos 2014 00:18

Türkiye'nin düşürüldüğü çukur budur!

Türkiye\'nin düşürüldüğü çukur budur!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gazze’de İsrail yeteri kadar öldürdüğüne kanaat getirmiş olmalı ki, önceki gün “72 saatlik bir ateşkese” razı oldu!

Ancak, ”ateşkes”in yürürlüğe girmesinden iki saat sonra, İsrail tanklarını yeniden harekete geçirdi ve 50 dolayında Filistinliyi öldürdüler. Bu saldırıya rağmen “üç günlük ateşkes kararı”ndan vazgeçmedi. Çünkü bu “üç günlük ateşkes” Filistinliler tarafından da hem kimi insani ihtiyaçlarının giderilmesi hem de ateşkesin sürekliliğini sağlamak için fırsat olarak görülmeye devam ediyor.

Bütün bu “savaş”, “ateşkes”, “ateşkesin bozulması ya da bozulmaması” girişimleri ABD, Mısır, İsrail, Filistin (Gazze ve Batı Şeria yönetimleri) arasında gerçekleşiyor. Bölge ülkelerinin de karınca kararınca bu diyalog ve çatışma süreçlerinde rol oynadığı biliniyor. Ama bölgenin en büyük ve en güçlü ülkesi Türkiye ise bütün bu tartışmaların dışında; sadece meydanlarda ha bire atıp tutan Erdoğan ve kameralar karşısında kendisine görevler biçip tutumlar açıklayan Davutoğlu’nun artık kimsenin inanmadığı hamasi nutukları var. Yandaş medya ise, Erdoğan ve Davutoğlu’nun “işkembe-i kübradan” konuşmalarına, “son ateşkesin Türkiye’nin girişimleriyle sağlandığı”na dair yalan haberleriyle inandırıcılık kazandırmaya çalışıyor.

Ancak İsrail saldırıları başladıktan kısa süre sonra, Mısır’ın inisiyatifiyle başlatılan “ateşkes” girişimlerine Türkiye açıktan karşı çıkmış, Katar’la birlikte Hamas üstünde baskı uygulayarak ateşkes girişimini başarısızlığa uğratmıştı. Bu tutumu da Davutoğlu, “Filistinli tutsakların serbest bırakılması”ndan “Gazze’ye İsrail ambargosunun kaldırılması”na kadar varan talepler öne sürerek, “Bu talepler gerçekleşmeden ateşkes bir işe yaramaz” diye gerekçelendirmişti. Ancak bugün Davutoğlu, “Ateşkes bir an önce olsun da nasıl olursa olsun!” demeye kadar gelmiştir.

Oysa bugün İsrail ve Filistin tarafının uzlaştığı, Mısır’ın inisiyatif aldığı ve ABD’nin “yönetmenliğini” yaptığı “ateşkes” de koşulsuz bir ateşkestir ve hatta İsrail’in, “Filistinli gruplar saldırılarını durdurmazsa kendinin de ateşkese uymayacağına” dair “koşulu” vardır.

Kısacası ilk ateşkes girişiminden ciddi bir farkı olmayan bu ateşkes için Davutoğlu-Erdoğan ikilisi neden tavır değiştirmiştir; bu meçhuldür ve elbette açıklanmaya muhtaçtır! Yoksa Kılıçdaroğlu’nun ve pek çok yorumcunun da dikkat çektiği gibi; “Erdoğan, Filistin’e İsrail saldırısını Cumhurbaşkanlığı seçiminin bir malzemesi olarak kullanmak için ilk ateşkese karşı çıkmış, şimdi de aleyhine dönecek bir aşamaya geldiği için artık ‘Ateşkes olsun da nasıl olursa olsuna mı’ gelmiştir!”

Ki, şu gerçek bir daha ortaya çıkmıştır ki, Ortadoğu’da “savaş ya da barış”, “bundan sonra nasıl bir bölge oluşacak” gibi önemli sorunların konuşulmasında Türkiye “oyun dışında” kalmıştır.

Bu kadar da haksızlık etmeyelim; önceki gün öğrendik ki, ABD Dışişleri Bakanı Kerry, Davutoğlu’yu arayarak, Türkiye’nin (Katar’la birlikte) arabuluculuk yapmasını istemiş!
Peki, Türkiye niçin arabuluculuk yapacakmış?

Bir İsrail askeri kayıpmış, bu askerin Filistinli gruplar tarafından tutsak edildiği sanılıyormuş; Türkiye’den Hamas’la iletişime geçerek bu askerin serbest bırakılmasını sağlamak için arabulucu olması istenmiş!

Böylece Türkiye’nin rolü de belirlenmiş olmaktadır: Bölgedeki Hamas, IŞİD gibi gruplarla görüşerek, İsrail ve batılı ülkelerin bu gruplarla çelişkilerinin çözümünde arabuluculuk! (*)

Doğrusu bu görev, az çok geçmişi, devlet geleneği olan bir ülke için pek onur duyulacak bir görev değildir. Çünkü bu tür görevler daha çok istihbarat örgütlerine ya da bölgede iş çeviren karanlık odaklara verilir. Ama bu sefer bu görev, Türkiye’ye verilmektedir. Çünkü Türkiye’nin Filistin davası ile ilişkisi olan ülkeler içinde sadece Gazze’nin yönetimini elinde tutan Hamas’la ilişkisi kalmıştır!

Bakalım Erdoğan Hükümeti bu aşağılayıcı isteğe “Görev görevdir!” diye sarılacak mı yoksa ret mi edecek; bunu da yakında göreceğiz.

Ama Türkiye bu netameli görevi ister kabul etsin ister reddetsin bu teklifin kendisi Türkiye’nin diplomaside nasıl bir çukura düştüğünü göstermektedir. Bu da Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin başarısıdır!

(*) Aylardır IŞİD’in elinde rehin olan kendi diplomalarını kurtaramayan Türkiye’nin Filistinli grupların eline esir düşen İsrail askerini kurtarabilir mi bu da ayrı bir tartışma konusudur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa