04 Ağustos 2014 00:32

Düşük düzey siyaset!..

Düşük düzey siyaset!..

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kahire’de doğmuş.. Türk değil.” Başbakan böyle diyor. Ekmel Bey’den yanıt geliyor: “Türk oğlu Türk’üm”! Bu siyaset oluyor. Cumhurbaşkanlığı yarışı böyle yürütülüyor!
Mitingin ortasında ara veriyor.. Bir telefon konuşması.. Öyle deniyor. Ya da “prompter”, yani Başbakanın konuşmalarını oradan okuyarak yaptığı alet ıslanıp bozulmuş, bir söylenti de bu.. İrticalen konuşamıyor.. Belki konuşuyor da.. Bir sinirlenirse.. Allah muhafaza, dümdüz gitme tehlikesi büyük. Kızı “promptersiz olmaz” diyormuş. Sonra hayda, araya Ekmel Beyin İstiklal marşı dörtlüğünü okuyup “Akif’in Çanakkale Şehitleri şiirinden herhalde” dediği konuşmasının video çekimleri. Nasıl olurmuş? Nasıl Prof.muş? Doğrusu ihya olduk! İstiklal Marşının hangi kıtasını Çanakkale Şehitleri şiiriyle karıştıran, Prof. da, cumhurbaşkanı da olamazmış! Allah için haklı!
Suriye iç savaşında, “İki ay içinde Şam’daki Emevi Camiinde namaz kılacağız inşallah” deyip yanlış ata oynayarak hesabı tutmayan Başbakan oluyor.. Cumhurbaşkanı da olabilir! Ama şiirleri karıştırırsan işin bitik!
TIR’ları yakalatıp, “Benim TIR’larımdı, bırakın” talimatıyla jandarma savcı dinlemeyen Başbakan da olur.. Cumhurbaşkanı da! Ama şiiri karıştırmayacaksın! Hele bir de Kahire’de doğmuşsan, hiç olmaz!
Peki hani Tayyip Bey, “Yaratılanı yaratandan ötürü seviyor”du? Yaratanın yarattığını Şam’da mı Kahire’de mi yoksa İstanbul’da mı yarattığının ne önemi olabilir? Beyefendi ümmetçi değil miydi? Bu Arap aşağılaması nedir? İşine geldiğinde “Ezanı Türkçe okuttular” diye ajitasyon yap, Arapçı, Arapçacı kesil. Karşına Kahire doğumlu bir aday çıktığında “Türk bile değil” deyip Türkçü ajitasyona geç!
Bu tür ajitasyon, yapanın Türkçülüğünü kanıtlar, tamam da, bir de kampanyanın düzey düşüklüğünü gösterir. Kahire’de mi Rize’de mi doğdu tartışması yapılıyorsa, işin ciddiyeti yok demektir!
Ekmel Bey’de de ya iş yok ya da çok beyefendi ki kalkıp sormuyor, “Rize doğumlusun, ama soyun sopun nereden gelmiş?​” Kendisinin ki belli çünkü, göğsünü gere gere “Türk oğlu Türk’üm” diyor, Yozgatlı, babası Kahire’ye oradan gitmiş. Peki, Erdoğanlar Rize’ye Kafkasya’nın neresinden gelmişler? Ve dönmelik ve sonradan olmalık bir yana hangi millettenmişler? Türk mü Gürcü mü, hangisi?
Bizim için ister Çin’den ister Maçin’den gelin.. İster Fransız ister Amerikalı.. İster Kürt ister Yahudi olun fark etmez. Alevi, Şii ya da Sünni.. Hanefi ya da Şafi.. Ezidi.. Budist. Ne isterseniz olun, herkesin dini ve inancı ya da inançsızlığı kendine! Ne “Türk oğlu Türk” olmak övünç vesilesi edilebilir.. Ne Kürtlük ne de başkası. Önemli olan insan olmaktır! Başkalarını sömürmemek ve aldatmamak, yalan üzerinde yürümemektir. “Belden aşağı” çalışmamak.. Doğum yeriyle filan uğraşmamak.. Ve en önemlisi kendinin değil ama halkın çıkarlarını esas almaktır. Kendi keseni doldurmayacaksın.. Ve sadece büyüdük, büyüyoruz demeyecek, halkın çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek için didineceksin. Yapıyor musun? Nerede?
Mısır’a ağlıyorsun.. Filistin’e de. Gerçi sadece laf ediyor, inisiyatif almıyorsun, ama Sisi ya da Siyonist düşman halka saldırıyor diye şikayetleniyorsun. Güzel. Ama şu ajitasyona bakın: “Bizim polisimiz Taksim’de camı çerçeveyi kıran, insanları yaralayan, esnafa zarar veren Vandallara biber gazı ve tazyikli suyla karşılık verdiğinde Batı hep bunu konuşuyordu. Şimdi İsrail saldırırken neredesiniz?​” Senin polisin benim polisim.. Bir de İsrail’e diyor “Senin canın can da öbürü patlıcan mı?​” Ya “vandal” dediğin Gezicilerinki? “Ben emir verdim” dediğine göre, onları öldürmek serbest, öyle mi? Bir de başkan olacakmış!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa