4 Ağustos 2014

‘Sol’ çetecilik mi, devrimci demokrasi mi?

İstanbul Nurtepe’de kendilerini ‘Halk Cephesi’ olarak adlandıran bir grubun HDP standına saldırmasıyla başlayan olaylar tırmanıyor. Bu saldırıdan sonra tırmanan gerilim ve yaşanan çatışma sonucunda İbrahim Öksüz adlı bir çocuk yaşamını yitirdi. Yine bu grubun saldırısı sonucu ESP’li bir genç de ağır yaralandı. Kendince devrimcilere ‘siyaset yasağı’ koyan ve mahallelerdeki çeteleriyle devrimcilere saldıran bu grup, ayrıca “Kürt milliyetçileri ve destekçilerinin Alevilere-cemevlerine saldırdığı” gibi yalan bir propaganda yürütmekten de geri durmuyor. Yaşanan olaylar burjuva medyaya arayıp da bulamadığı bir malzeme sunuyor, ‘sol içi şiddet’ üzerine haberler yapılıyor. Böylesi bir çatışma ortamının oluşması ve Demirtaş’ın seçim çalışmalarının engellenmesi en çok AKP’yi memnun ettiği için devlet güçleri olayları seyrediyor.
Peki, gerçekten yaşananları sol içi şiddet olarak nitelemek mümkün müdür?
Lenin, sosyalistlerin “Demokrasi uğruna çok yönlü, tutarlı ve devrimci bir mücadeleye girişmeksizin burjuvaziye karşı zaferin koşullarını hazırlayamayacağı”nı söyler. (Marksizm ve Ulusal Sorun, Evrensel Basım Yayın. sf.132) Eğer bu mücadele halkı sosyalizme kazanmanın bir dayanağı ise, bu mücadelede tutarlı olmanın ilk koşulu halka ve devrimci güçlere karşı demokratik bir tutum içinde olmaktır. Bu nedenle devrimci-sosyalistlere yasak koymaya, baskı uygulamaya çalışan anlayış bugün yaşandığı gibi halkı devrimci mücadeleden uzaklaştırmakta ve gericiliğin etkisinde kalmaya itmektedir. Dolayısıyla devrimci değerlere uzaklaştığı oranda lümpen gençliğin geri duygularına yaslanan çeteci bir zihniyetin devrimci güçlere yasak koyup saldırmasının sol içi çatışmayla alakası yoktur. Aksine sol-sosyalist güçler, ancak bu çeteci anlayışa karşı tutum alabildikleri oranda kendi devrimci değerlerine sahip çıkabilirler.
Açıktır ki, seçimlerde AKP’nin birinci, CHP’nin ikinci olduğu bir mahallede, sosyalistlerin, demokrasi güçlerinin çalışma yapmasının engellenmesi, hangi devrimci-sosyalist kılıfla üstü örtülmeye çalışılırsa çalışılırsın gericiliktir. Halkı burjuva gericiliğine teslim etmek; burjuva gericiliğine karşı devrimci siyasetin gelişmesini engellemektir. Yayın organlarında AKP’ye karşı devrimci mücadele üzerine sayfalar dolusu yazılar düzüp sonra bu ülkede demokrasi mücadelesinin iki önemli dinamiği olan Kürtleri ve Alevileri karşı karşıya getirmeye yönelik provokatif bir tutum içine girmek acaba kime hizmet etmektedir? Bugün AKP ablukasına ve AKP gericiliğinin Bölge’deki en önemli dayanaklarından IŞİD’e karşı dişiyle tırnağıyla direnen Rojava halkında Baas rejiminde bulduğu kadar bile ilericilik görmeyen bir zihniyetin devrimcilik acaba neresindedir? Rojava, Bölge’deki gerici kamplaşma karşısında halkların kendi demokratik geleceklerini kendilerinin belirlemesi yolunu gösterdiği için bu grup onda Baas’ta gördüğü kerameti görememektedir. Oysa Rojava, kendileri gibi olanlar dışında kimseye yaşam hakkı tanımayan AKP ve Bölge gericiliğine karşı sadece Kürtlerin değil; Alevinin de, laik Türk’ün de, her milliyet ve inançtan halk güçlerinin eşitlik ve demokrasi temelinde birlikte yaşayacakları bir gelecek yolunda kazanılmış bir mevzidir. Ama ne yazık ki seçimlerde 30 yıldır teoride boykotçu, pratikte SHP-CHP’ci bu grubun Demirtaş’ın seçim broşürlerini yakmasının arkasındaki zihniyet, ufku Bölge’deki gerici kamplaşmaya yedeklenmenin ötesini göremeyen ve bu kamplaşmadan beslenen bir zihniyetten başkası değildir.
Bu grup, İstanbul’da devrimcilere “siyaset yasağı koyması” ile Kürt hareketi ve devrimci güçlerin birlikte yönettiği Dersim’deki Munzur festivalinde yapılan panellerde temsilcisinin ahkam kesebilmesi arasındaki farkı göremeyecek kadar devrimci değerlere, özeleştiriye yabancıdır. Munzur Festivalinde binlerce kişi broşürlerini yaktıkları Demirtaş’ı coşkuyla dinlerken aynı alanda Yürüyüş dergisini satabildilerse, bu o alanda kendi zihniyetlerinin değil; devrimci demokrasinin egemen olması nedeniyledir. Yoksa orada yapılabilecek en kolay şey, panellerde bu grubun temsilcisinin konuşturulmaması ve alanda dergilerinin satışının engellenmesiydi.
Bugün lümpen gençliğin Kürt düşmanlığı, mezhepçilik gibi en geri duygularına yaslanarak örgütlenmeye çalışan Halk Cephesi adlı grubun devrimciliği bir tarafa, devrimci mücadeleye zarar verdiği açıktır. Ancak sol-sosyalist güçlerin alması gereken tutum elbette bu grupla çatışmaya girmek değildir. Aksine bu grupla aralarına mesafe koydukları ve yüzlerini halk güçlerine, işçi-emekçilere çevirip bu kesimlerin ortak mücadelesini geliştirebildikleri oranda böylesi anlayışlar da mücadele önünde engel olmaktan çıkacaktır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

OVP masada

OVP masada

Kamu, metal ve liman başta olmak üzere toplu sözleşme ve zam sürecindeki yüz binlerce işçiye orta vadeli programda yer alan düşük zam dayatılıyor. Patron, iktidar ve sendikal bürokrasi eliyle işçilere kabulettirilmek istenen bu zehirli programa karşı işçiler, birleşmek ve insanca yaşanacak ücret talebini kazanmak için yol arıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
BİSAM: Açlık sınırı 22 bin 886 TL, yoksulluk sınırı 79 bin 165 TL.

Evrensel'i Takip Et