Gülmek devrimci bir eylemdir
AKP iktidara geldiğinden beri patriyarka-kapitalizm uzlaşmasının en açık uygulamalarına tanıklık ediyoruz. “Sosyal önlem” adı altında hazırlanan cinsiyetçi politikalar; kadınların toplumsal varlığını geleneksel rol dağılımı ile sınırlandırırken, kadın emeğini her geçen gün daha fazla değersizleştiriliyor.
Devlet ricalinin bu politikaları savunurken kullandığı üslup ve yaptığı açıklamalar ise ortalama erkek egemen bir zihniyeti adeta kıskandıracak ölçüde yalın ve cüretkar.
Örneğin kadın-erkek eşitliğine inanmadığını açıkça söyleyen Başbakan; kadınları anne-eş ve evlat olarak, evi çekip çevirdiği ölçüde ülkeye istikamet çizen “varlıklar” olarak değerlendiriyor. Kadının irtifa noktasını “annelik” olarak belirlerken, genç kadınları da nasipleri çıkar çıkmaz fazla seçici davranmayarak hemen evlenmeleri konusunda uyarıyor.
Geçtiğimiz günlerde, “Eşinin kahvaltı hazırlamaması” gerekçesiyle boşanmak isteyen kocayı haklı bulan “ileri” yargı kadının tazminat talebini reddederek, siyasal iktidarın kadınlara biçtiği rolü resmileştirmiş oldu.
AKP’li Bakanlar iş isteyen kadınlarla “Evdeki işler yetmiyor mu” diye alay edebilirken, kadınların çalışma yaşamında başta ayrımcılık olmak üzere yüz yüze olduğu onlarca soruna karşın kadın istihdamı paketinin bile amacı, dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı tarafından “nüfusu artırmak” olarak açıklanıyor.
Kürtaj yasağı ile desteklenen bu politikalar; patron bakımından ucuz iş gücünün güvencesi olurken, erkekler açısından ise toplumsal cinsiyete dayalı hiyerarşik bir avantaja dönüşüyor.
Emeğin yeniden üretimini kadın denetimi üzerinden geçekleştirmek; evin içinde görünmez olan kadın emeğini, piyasada da değersizleştiriyor ve “kadına özgü” çalışma biçimlerinin bütünüyle esnek ve güvencesiz istihdam biçimleriyle sınırlandırılmasına yol açıyor.
Üniversite öğrencilerini borçlandıran sistem, öğrenciyken baş göz olmaları halinde borçlarını silecek olmayı bir sosyal politika vaadi olarak ortaya koyuyor. Karma evlere “ahlak” baskınları düzenleyen devlet, gençlerin finansal çıkar karşılığı evlenmelerini ise genel ahlakın güvencesi sayıyor.
Kürtaj yasağı sözde çocuk hakları gereği savunulurken, tecavüze uğrayan çocuklar için “Rızayla ilişkiye girdiğinden psikolojisi bozulmamıştır” diye resmi raporlar veriliyor. Polis tekmesiyle bebeğini kaybeden hamile kadının medeni hali ise maruz kaldığı şiddetten daha fazla tartışılıyor. “Her kürtaj bir Uludere” kabul ediliyor ama Adli Tıp Kurumu “polis tekmesiyle düşük arasında bir bağlantı yoktur” diyor.
Kadınları; bedeninden cinselliğine, giyim kuşamından davranışlarına kadar denetim altına almaya çalışan tüm politikalar, ana-evlat ve ailenin “kutsallığı” üçlemesi içinde savunuluyor. Ancak bu, bünyesinde polis tarafından öldürülen çocukların “terörist” diye yaftalanmasını ve acılı anaların miting meydanlarında yuhalatılmasını barındıran bir “kutsallık”.
Adalet Bakanlığının resmi verileri, AKP iktidarının ilk 7 yılında kadın cinayetlerinin yüzde 1400 arttığını ortaya koyuyor. (Güncel verileri ise bilmiyoruz çünkü Bakan Bozdağ bu konuda veri tutmadıklarını açıkladı) Bu vahim tablo karşısında Sağlık Bakanlığı evlere “Müjde; kızınız hamile” SMS’leri yollarken, Başbakan ise polis şiddetine maruz kalan kadınların “kadın mı-kız mı” olduğunu sorguluyor. Yargı kararları ise kadına şiddete neredeyse cezasızlık getirecek.
Devri iktidarlarında; kadınların öldürülmesini, tecavüze uğramasını, evlat acısı yaşamasını ve her fırsatta aşağılanmasını yeterince yüz kızartıcı bulmayan iktidar mensupları son olarak da kadın kahkahasının ne denli “utanç verici” olduğunu açıkladılar.
Öldürülen evladının yasını tutanlar için “ölü sevici” diyen bir zihniyet, toplum içinde gülen kadınları ise “iffetsiz” olmakla suçluyor.
Bu ülkenin kadınlarına gülmeyi, ağlamayı, ahlakı ya da analığı öğretmek kimsenin haddine değil.
Ahlak konusunda yapabileceği yegane katkı özeleştiri vermek olan bir zihniyet için ise hiç değil.
Evrensel'i Takip Et