06 Ağustos 2014 00:06

Açlığın halleri: hava

Açlığın halleri: hava

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Tüm yaşam, cevabın tohumunu içinde taşıyan, şekle dönüşmüş sorulardan ve sorulara gebe cevaplardan başka bir şey değildir.” Bu söze katılır mısınız bilmem ama Gustav Meyrnc böyle algılamış yaşamı.
Yaşam üzerinden soruları / sorunları ‘yaşamsal’ buluruz her daim. Misal açlığa dair sorular bu gruptandır. Açlıktan söz edince bilinçaltı mide gurultusu ile yardıma koşar. Oysa en büyük açlık hava açlığıdır. Bunu en son Soma maden cinayetinde hatırladık. Boşuna değil tüm kadim dillerde “Nefes için kullanılan sözcükler ile can / ruh için kullanılan sözcüklerin aynı olması.”
Ve kapitalizm insan soyunu nefessiz bırakıyor, öldürüyor. Misal kot taşlama işçileri “ölümün soğuk yüzünü” hayatlarının baharında karşılarken, tüketim arsızlığımız ve kâr hırsı onları nihayetinde nefessiz bırakıyor, ruhlarını örseliyor, canlarından ediyor.
Her şeyin alınıp satılır kılındığı bu çağda ‘eşitlik’ bağlamında bir hava kalmıştı çarka direnen. Dört duvar dışında aynı havayı soluyoruz; temizse temiz, kirliyse kirli. Ama yine de eşitsizlik araya giriyor. Dost da düşman da, yoksul da zengin de, işçi de işveren de aynı havayı soluyoruz solumasına ama havadan eşit yararlanamıyoruz ne yazık ki. Kot taşlama işçisi ile patronunun havadan eşit yararlanabildiğini kim söyleyebilir? Aynı evde yaşasalar dahi bu mümkün değil. Kapitalizmin, kâr hırsının hasta ettiği akciğerler bu eşitsizliğin nedenidir.
Genel kanının aksine en büyük temas organımız derimiz değil akciğerlerimizdir. Dış dünya ile insanın temasını sağlayan derinin toplam yüzey alanı  erişkinlerde bir buçuk, iki metrekare iken, akciğerlerimizde kirli ve temiz hava değiş tokuş yüzeyi yetmiş metrekare civarındadır. Muazzam değil mi? Şimdi sigaranın, hava kirliliğinin, kot taşlamanın yani silikozisin neden bu denli ölümcül olduğunu sanırım yeniden hatırlamış olduk.
Hava eski çağlardan bu yana insanın dikkatini çekmiştir. Misal Aristotales MÖ dördüncü yüzyılda “havayı ateş, su ve toprak ile birlikte dünyayı oluşturan dört temel element arasında” sayıyordu. Bilgi bu kadar eskiydi eski olmasına ama hava derken veya hava açlığı çektiğimizde asıl oksijenden bahsettiğimizin farkına ancak on sekizinci yüzyılda varabildik. Şimdi artık biliyoruz ki oksijen olmasaydı aldığımız besinlerdeki enerjiyi bedenimizde büyüme ve tüm diğer bedensel işlevler için gerekli olan metabolik enerjiye dönüştürememiş olacaktık. Yani yaşam mümkün olamayacaktı.
Oksijenin keşfi, havadan ayrıştırılabilmesi, zaman içinde gerek endüstride gerekse tıpta geniş bir yer edindi.  Acil yaşamsal tıbbi desteğin olmazsa olmazıdır günümüzde oksijen. Hava açlığı çeken hastanın açlığı ilk anda oksijenle giderilir. Canlıların evriminde de oksijen kritik rol oynamıştır. Denebilir ki, “Yaşamın bugünün çok farklı türlerine doğru evrimi, atmosferde oksijenin çıkışına da dayanıyordu.”
Bu bağlamda başta andığım Gustav Meyrnc’ın sözü yeniden karşımıza çıkıyor. “Tüm yaşam, cevabın tohumunu içinde taşıyan, şekle dönüşmüş sorulardan ve sorulara gebe cevaplardan başka bir şey değildir.”  Oksijenin keşfini bu soru / cevap iç içeliğinin bilincinde olanlara borçluyuz. Oksijenin keşfine giden yolda iki bilim insanı öne çıkıyor. Lavoisier ve Priestley. Oksijeni ilk keşfeden Priestley olmasına karşın doğru açıklama Lavosier’den gelmiştir. Gustav Meyrnc’ın tespiti özellikle “Çağdaş kimyanın babası” kabul edilen Lavoiser’in bilimsel aklına denk düşmektedir.
Evet, bugün havadan bahsettik. Son olarak oksijenin keşfinde rol alan iki bilim insanını anmış olduk. Ne acı ki Priestley linç edilmek istendi, Lavosier ise idam edildi. Ama nedeni bilimsel uğraşları değildi. Kendisi de dindar olan Priestley “Hristiyanlıkta  Yozlaşmanın Tarihi” adlı kitabı yazmanın bedelini evi, kitaplığı, laboratuvarının yerle bir edilmesi ile ödedi, linçten zor kurtuldu. Yaşamının son on yılında bilimden de uzak kaldı. Lavosier ise aynı zamanda vergi memuru olmanın bedelini “Fransız Devrimi’nden beş yıl sonra tutuklanıp, toplu bir mahkemede idam cezasına çarptırılarak, aynı gün idam edilerek” ödedi.
Tüm bu yaşanmışlıkları Fransız matematikçi Lagrange, Lavosier’in şahsında şöyle özetlemişti sonrasında: “O kafayı gövdeden ayırmak bir anlık işti; onun gibi bir tane daha yaratmak içinse, belki bir asır bile yetmeyecek”
Sağlıcakla kalın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa