İyinin şartı kötü mü? Daire dikotimiden kötü mü?
Fotoğraf: Envato
Dikotomi, saf aklın özü mü? Sorun bir ile, ikisinin birliği ile, en-el hak ile aşılabilir mi, yoksa bu da bir uçuş mu?
Beden-akıl ikiliğinin bir üst aşaması biraz daha ilerlemiş dikotomiler üçler, beşler, yediler, on iki havariler, belki kırklar… Ancak yetmiş iki buçuk hep tehlikeli, paganizm tehlikeli mi?
Göreceli mantık yana, sağa, sola, arkaya, öne; kuzey, güney, doğu, batı yönlere ayırıyor; yukarıya aşağıya ayırıyor; alta üstü ayırıyor; doğu ön batı arka gibi, güney sağ kuzey sol gibi. Kuzey yukarıda güney aşağıda gibi, doğu kan revan içinde iyilik, batı mekanize birlikler halinde kötülük gibi. Sağ üstte sol altta gibi.
Diyelim ki arka olmasa, ön de olamaz mı?
Tek başına günah, günah; tek başına sevap, sevap değil mi?
Tek başına seçim olamaz mı? Tanrı ve insanlık sadece iyiliği seçemez mi? Bu Platon’un krallığı mı olur? Ancak hiçbir sınıf ve zümre birbirine karışmadan, Hint usulü mü olur? Olabilir mi? Herkes cennetlik olursa, cehennem olamaz mı; cehennem yoksa, kötülük yoksa, iyilik de mi olamaz?
Ahura Mazda iyi ne varsa onu, günü, güneşi, sıcağı, yazı, kralı, parayı, erkeği, köpeği yarattı; Angra Manyu geldi kötü ne varsa onu, geceyi, karanlığı, soğuğu, kışı, yoksulluğu, kadını, çekirgeyi yarattı; Allah iyiliği, şeytan kötülüğü yarattı. Bütün mesele günahta veya kötüde, Gülen’in bedduası ile Allah onun belasını versin. Beddua da bir dua. İyiliğin en önemli yolu, kötülükten korunacaksın. Tanrıya-Krala-Erkeğe-Dine sığınacaksın, kötülük yoksa, şeytan yoksa, iyilik yok; din, iman, erkek, kral yok mu?
O halde iktidardan daha çok kötülüğü veya muhalefeti kontrol edeceksin ki, iktidarını/iyilik/refah/sömürü halini sürdürebilesin. Derin NATO’nun, derin “algı yönetiminin” prensibi bunun üzerine mi kurulu? Muhalefet kazandığında da kazanıyorsan, hiçbir şekilde kaybetmiyorsun demektir. Hele üçüncüsü kazandığında, dördüncüsü kazandığında, yine hep sen kazanıyorsan, bunlar da dikotomi ise; artı değer, para pul geliyorsa, keyfine diyecek yok.
Her şey “bire” dönüyor, gel keyfim gel.
“Bir varmış bir yokmuş”. Bütün hipotezler, dikotomier buradan mı çıkıyor? Öteki berikinin ötekisi mi, kendi başına bir öteki mi? Tözü olanın ötekisine ihtiyacı yok mu?
Yoksul olanın tözü yok mu, ilinek mi, hep bir diğerine mi muhtaç? “Bir-iyilik” kendinde töz, yoksullar kötülük mü? Hep aynıların bir araya gelmesinden çokluk oluşabilir mi; birbirinin aynısı olmayanları toplamak, çoğulculuk mümkün mü?
Dikotomik olmayan, tarihi olan, materyalist olan ne? Metrayalist tarihi olanın da idesine ihtiyaç var mı? Her şey tarihi olduğunda, bir de materyal cinsinden olduğunda, geçicileşiyor, geriye ciddi bir şey kalmıyor, kalıcılık kalmıyor mu? Hayat manasız mı? Bu manayı saçmayla, absürtle mi doldurmak gerekiyor?
Verili olandan yeni bir şey çıkarmak zor zanaat, mevcudu işleyecek kafa ve el becerisi gerektiriyor, işe çoğu kez dalavere giriyor. İmaj makerlik, algı yönetimi, moda-reklamcılık tüm bunlar yeni bir şey üretmiyor, el koymanın, ayak oyunlarının, dolandırıcılığın araçları olmuşlar. Nasrettin Hoca’nın eşeği boyayıp yeniden satmasına benziyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri dayandı kapıya. Birbirlerinin aksları; El-Ezheri, Ensarı, İlim Yayma Cemiyeti, dindarı, Mehmet Akif şiirlerini daha iyi okuyanı, yarım yamalak okuyanı var, demokratik İslam-Mele-yumuşak formları, stratejik taktiksel olanı var, ötekisi, ötekileştirilmişi var, kaçak göçek olma halleri de mümkün. Mümkün olmayan ne diye sorulursa, şimdiden birinin seçileceğinin garanti olması. 10 Ağustos veya 24 Ağustos, sonuçta hayır veya şer, birileri olacak.
Ağustos böceğini karıncalaştırırsak, soykırım olur. Paranın iki yüzünü oluşturan yazı turayı aşabilmek dileğiyle, üçgenin, dörtgenin, altıgenin içsel sınırlarına da sıkışmadan yani fasit bir dairede sonsuz kısır yuvarlanışa düşmeden (hızı çok artırdığımızda çoğu kez yanıp kül olunuyor), hızın bir başka Big Bang’e varması dileğiyle, varlığı unutmadan varoluşu yaşayabilmek dileğiyle.
Zanaattan öte, sanaldan öte hayat gerek; bilim, felsefe, sanat gerek; sürecin oycusu değil öznesi olabilmek gerek. Pratiği ne? Soru şu ki muhalefeti de mi aşmak gerek?
- İsrail ve Suriye örneğinde bilimin ve bilimsel eğitimin anlamı ve önemi üzerine 13 Aralık 2024 04:40
- MEB açık öğretim okulları istatistiklerinde bir gariplik mi var? 29 Kasım 2024 04:15
- AKP'nin eğitim ve bütçeleme anlayışı: Lime lime ayrıştırmanın, imam hatipleştirmenin, metalaştırmanın, peşkeş çekmenin binbir türü 15 Kasım 2024 04:43
- Cumhuriyetin 101. yılında rüya, yurttaşlık ve ana dillerinde eğitim meselesi 01 Kasım 2024 04:26
- Üniversite nedir? Araştırma ve bilgi nedir? Kariyer yapmaktan/ uzmanlık bilgisinden farkı nedir? 18 Ekim 2024 04:42
- Akademinin yeri ve değeri: 207 üniversite bir 'muhabir Rüya' eder mi? 11 Ekim 2024 04:43
- MEB istatistiklerinin gör dediği açlık, dayatma ve niteliksizlik 04 Ekim 2024 04:50
- Türk Psikologlar Derneğinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline dair görüşü: Eğitim değil eğitimi ihlal modeli 27 Eylül 2024 04:42
- AKP ve MEB’in büyük mahareti: Bağnazlığı ve emek sömürüsünü sürdürmeye diplomalı çözüm 20 Eylül 2024 04:15
- Aileler çocuklarını MEB’den kurtarmaya çalışıyor: MEB eğitime, çocuklara, topluma zararlı hale mi geldi? 13 Eylül 2024 04:42
- Eğitimin sorunlarından öğretmenler ve müdür yardımcıları da mağdur 06 Eylül 2024 04:41
- Atamaların değeri değersizleştirilmesi üzerine 30 Ağustos 2024 04:44