Yaptıkları yapacaklarının garantisidir!
Fotoğraf: Envato
Cumhurbaşkanlığı seçimi dün yapıldı.
Bu yazı yazıldığında sandıkların yüzde 100’ü açılmamıştı. Ama gelen veriler Tayyip Erdoğan’ın bu seçimi yüzde 50’nin üstünde oy alarak kazandığını göstermektedir.
Rakamlar üstünden önümüzdeki günlerde, haftalarda, aylarda, yıllarda pek çok tartışma yapılacaktır. Hatta CHP-MHP çatısı bile rakamlar üstünden kendilerini seçimin galibi ilan edecek kombinasyonlar yapabilecektir.
Ancak seçimin sonuçları üstünde derinlemesine bir analiz yapmadan da şu sonuçları çıkarabiliriz:
1-) Seçim sonuçlarında bir sürpriz yoktur. Seçim öncesinde anketlerde çıkan veriler ve seçmen sayısının düşmesi durumunda Erdoğan’ın yüzde 50’nin üstünde oy alacağı belirtiliyordu. Ancak seçimin sonucunu belirleyen şey, Türkiye‘nin yakın tarihinin en düşük katılımlı seçimi olmasıdır.
2-) Seçimin pratikteki kazananı Erdoğan olmuştur. Ama seçimden en başarılı çıkan aday, oylarını şahsında ilk kez yüzde 10’a yaklaştırmasıyla Demirtaş ve Türkiye’nin demokrasi güçleri olmuştur. Çünkü böylece Demirtaş, 30 Mart seçiminde elde edilen yüzde 6 dolayındaki oyu yüzde 50 gibi önemli bir oranda artırmıştır. Bu elbette Kürt siyasi güçleri ve Türkiye’nin demokrasi güçleri için önemli bir başarıdır. Çünkü böylece bugüne kadar Kürt siyasi güçlerinin merkezinde olduğu blok ve partilere oy vermeyen önemli sayılacak bir seçmen kesimi Demirtaş’ın şahsında bir mevzi değiştirdi, şimdi Kürt hareketiyle ittifak içine girmiştir.
3-) 30 Mart seçiminde CHP ve MHP’nin oyları yüzde 43’tü. Bu partilere 10 kadar parti daha destek verdi. Ancak, İhsanoğlu’nun aldığı oyun yüzde 43’ü bile bulmayacağı, muhtemeldir ki yüzde 40’ın da altında kalacağı gözlenmektedir. İlk veriler 30 Mart seçiminde MHP’ye oy veren seçmenlerin bir bölümünün Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’a oy verdiğini ortaya koymaktadır. Yine 30 Mart’ta CHP’ye oy veren önemli bir seçmen kesiminin de Demirtaş’a oy verdiği ya da seçime katılmadığı anlaşılmaktadır. Demirtaş’ın oylarını İzmir ve İstanbul’da yüzde 8-9’a taşıması da çok önemlidir. Kuşkusuz bu oranların ne söylediğini anlayabilmek için ise daha ayrıntılı analizlere ihtiyaç vardır.
4-) Seçim sonuçları, CHP’de “milliyetçi” kesimi, MHP’de ise “muhafazakar” kesimi ayaklandıracaktır. Bu da her iki partide iç kavganın kapıda olduğunu, (hatta bugünden itibaren başlayacağını göreceğiz) göstermektedir.
5-) Erdoğan’ın oylarını ilk turda tek başına AKP’nin 30 Mart’taki oylarının 7-8 puan üstüne taşıması, Erdoğan’la parti yönetimi ve Hükümet (Başbakan) ile gürültülü bir yetki kavgasına girmesi için de ciddi bir olanak olacaktır. Bu da Erdoğan’ın “seçim zaferi”nin bir “Pirus zaferi”ne dönüşmesinin ciddi bir dayanağı olacaktır.
Toplam açısından bakıldığında, “eski statükoyu” savunarak Tayyip Erdoğan ve AKP’ye karşı mücadele edilemeyeceğini göstermesi bakımından da önemlidir. 12 yıldır “Erdoğan karşıtlığı” üstünden, “Bana oy vermezseniz Erdoğan kazanır!” denklemi kurarak, kendisini tek seçenek olarak sunan CHP, Erdoğan’a kolay seçim zaferleri hediye etmiştir. Bu sefer, üstelik yanına MHP’yi de alarak, “Erdoğan karşıtlığı”na indirgenmiş bir muhalefetin bir sonuç elde edemeyeceği bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Bu vesileyle, “masa başında” yapılan “projelerin”, partileri yan yana getirerek yapılan “seçim kazanma projeleri”nin halk için bir seçenek oluşturmayacağı da artık tartışılamayacak biçimde ortaya çıkmıştır.
Cumhurbaşkanlığı seçimi Türkiye’nin siyaset tablosunu sadeleştirmiştir. Bu tabloda partiler arasındaki çekişme, partilerin rakiplerini kötüleyerek ve kendilerini överek bu tabloyu ciddi biçimde değiştiremeyeceği de açıkça görülmektedir. Dolayısıyla egemen sınıf partilerine karşı, işçi sınıfı ve emekçilerin talepleri, onların taleplerinin ifadesi olan programlarla birleşen bir mücadeleyi esas almadıkça artık Türkiye’nin makus talihi haline gelen bu tablonun kırılması olanaklı görülmemektedir.
Türkiye’nin demokrasi güçlerinin de bu seçimden çıkaracağı en önemli sonuçlardan birisi, orta ve uzun vadede birincisi bu olacaktır.
Artık Türkiye’nin; 12 yıldır yaptıkları, yapacaklarının garantisi olan, ilk işi Eyüp Sultan’da “şükür namazı” kılmak olan ve kendi atayacağı Başbakan ve kendi kurduğu partinin yöneticileriyle de kavga etmeden huzur bulmayacak bir cumhurbaşkanı var!
Bu seçim, Türkiye’nin siyasi yelpazesinin yeniden biçimlendiği “üç etaplı seçim” sürecinin ikinci etabıdır. Bu etabı teknik olarak Erdoğan kazandı. Ama aynı zamanda Erdoğan, Türkiye’nin iç ve dış politikasını gerilimlerin olağanüstü büyüdüğü, Ortadoğu’nun bölgesel iç savaşlar girdabına çekildiği koşullarda seçildi.
Dolayısıyla bu dönem HDK ve HDP için, Türkiye’nin demokrasi güçleri için zorlu bir mücadele dönemi anlamına gelmektedir.
30 Mart seçiminden çıkan sonucu burada da yinelemeye devam ediyoruz:
Mücadeleye devam!
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00