14 Ağustos 2014

Savaş, geçim ve seçim

Bir seçimi daha geride bıraktık. Katılımın görece düşük olduğu, haksızlık ve hukuksuzluğun tavan yaptığı bu seçimin sonuçları hâlâ tartışılıyor. Her şeye rağmen Halkların Demokratik Partisi adayı S. Demirtaş’ın büyük bir başarı sağladığını kabul etmek gerekiyor. TİP’in daha önce kazandığı başarıyı çok daha ileriye götürerek umudumuzu çoğaltan S. Demirtaş ve çalışma arkadaşlarına yürekten teşekkür etmek istiyorum. Yakın Doğu’da var olma yok olma savaşının gölgesinde, her türlü olumsuzluğa karşın Türkiyelileşme, Türkiye’nin umudu olma ve ciddi bir muhalefeti örme anlamında tarihi bir başarıdır söz konusu olan.
Şimdi, yakın bir gelecekte yapılacak genel seçimler için hazırlık yapma ve çıtayı daha da yukarıya taşıma zamanıdır. Muhtemelen AKP içinde başlayacak tartışmalar ve yarılmalar ciddi ve tutarlı muhalefete olan ihtiyacı daha da görünür kılacaktır.
Dikkat edilirse, çok tartışılan Anayasa hükümlerine ve demokratik teamüllere rağmen koltuğu bir saniye olsun bırakmak istemeyen bir yaklaşım vardır. Korku imparatorluğuna çevrilen güzel ülkemize bir yandan savaş mağdurları gelmekte ve diğer yandan ‘barış süreci’ adı verilen fakat bir türlü müzakerelere evrilmeyen bir belirsizlik hali devam etmektedir. Kısacası sürmekte olan savaş, savaşın her anlamda süregelen yıkımları ve ‘barış süreci’ garipliği altında genel seçimlere gidilecektir.
Savaşın getirdiği yıkımın ekonomiyi daha da kırılgan hale getireceği açıktır. Bu işsizliğin, açlığın ve yoksulluğun katlanarak artması demektir. Suriye’de , Rojava’da, Federal Kürdistan ve Irak’ta sürmekte olan savaşın Türkiye’de yaşayan herkese ve her kesime belirli oranda yansıyacağı su götürmez bir gerçektir.
Kısacası ülkeyi bir savaş ekonomisi bekliyor demek kehanet olmayacaktır. Savaş ekonomisinin yürütülmesi için sürekli bir sıkıyönetim hali gereklidir. Son yaşadığımız seçimim öncesinde ‘torba yasa’ diye yutturulanların nasıl bir savaş ekonomisine ve nasıl bir otoriter yönetime çıktığını hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Her savaş ya da iktidar kendi zenginini yaratıyor ne yazık ki. Sonrasında da bu iktidarı koruma savaşı veriliyor ki her durumda en büyük acıyı, ezilenler yaşıyor.
Yanı başımızdaki savaşın kritik aşamasını 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında Nazi Ordusunun Stalingrad’a saldırmasına benzetmek sanırım abartı olmayacaktır. Savaşın sonucu bu kuşatma ve kuşatmaya karşı gösterilen kahramanca direnişe bağlıydı. Türkiye, yapılan görev bölüşümü gereğince Stalingrad düşünce Kafkaslara saldıracak ve ülküdaşlarını sevindirecekti. Fakat faşistler bozguna uğradılar ve savaşın seyri değişti aniden!
Yakın Doğu’da saldırgan kesimler ve onları sahaya sürenler elbette emperyalizmin çıkarlarına göre plan yapmaktadırlar. Eğer saldırganlar başarılı olur da Kürt direnişini kırabilirlerse, Türkiye’nin rolü daha da açık hale gelecektir. Kürt direnişçilerin bilinçli ve kararlı şekilde saldırıları püskürtmeye çalışmaları, Stalingrad’da olduğu gibi hem Kürtlerin hem de bölgenin geleceğini belirleyecektir.
Geçmişte Nazilerin, komünistleri ezmesi ve yok etmesi için hayaller kuran Türkiye’nin gericilik güçleri, şimdi umutlarını Kürtleri yok etmek için savaş meydanına sürülen paralı katillere bağlamış durumdalar. Kürt hareketi hezimete uğratılırsa Türk burjuvazisi göbekten bağlı olduğu emperyalistlerin vermeyi vadettikleriyle yetinmeye akşamdan razı şekilde beklemektedir.
Şengal’deki katliamdan sonra ülkemize gelmek zorunda kalanlara, elimizden gelen yardımı yapmak durumundayız diye düşünüyorum. Bence, bu anlamda geniş çaplı bir kampanya yürütülmelidir. Bu korkunç ve yıkıcı savaşta en büyük hedef olan Kürtlerin ve Kürt direniş güçlerinin yalnız olmadığını sergilemek zorundayız. Bu direnişin kırılması, uzakta sandığımız yangın ve yıkımı evimize taşıyacaktır. Yalnız değilsiniz demek için el ele verelim ve direnişi büyütelim!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et