Dora için gecikmiş bir ağıt
Doktordu. İyi bir nöroloji ve psikiyatri uzmanı. Adı Dora’ydı. Aile soyadı Kohen. İlk eşini çok erken kaybetti: Altan Küçükyalçın. Sinema eleştirmeni ve sinemacı. Altan’la vedalaşmamız için Dora, hepimizi Çapa’ya çağırmıştı. 1977 yılıydı. Altan ağrı giderici uyuşturucuyu almayı geciktirmiş siyasi durumu, Adnan ve benimle tartışmıştı. Dudaklarını ısırarak. Beyin pırıl pırıldı ama gövde kanserin yardımıyla veda ediyordu. O sıra onun işlerinden de konuştuk, Kemal Özer’in Haliç şiirini çekmişti filme. Yılmaz Güney için kapsamlı ilk çalışmayı yapmıştı. TYS yönetim kurulundaydı.
Dora Altan’ı yitirdikten sonra hastaneden istifayı bile düşündü. O koridorlara dayanamıyordu. Birlikte bir gece nöbetini hatırlıyorum. Bahçede çay içtik. Yıllar sonra Londra’da hatırlattı. Mesleği, onun en önemli yanıydı kendine gelmesi için. Kadın sorunlarıyla da uğraşıyordu. İKD yönetimindeydi. Bu yüzden biraz hırpalandığını hatırlıyorum.
İkinci eşi ve kızı Cemile’nin babası Karabey, sendikacıydı. Birlikte gittiler Londra’ya. Kızının adının Cemile oluşunun da bir öyküsü vardı. Anlatılamadan kaldı.
Dora’yı 90’lı yıllarda Londra’da gördüğüm zaman profesördü. Kadınların ruhsal sorunlarıyla ilgili bir kitabı yayımlanmıştı: The Oxford Textbook of Women and Mental Health. Cemile artık genç kızdı. Ortak arkadaşlarımız onun İngiltere’de akrabalarını bulabildiğini, ABD’deki akrabalarıyla yazıştığını ve mutlu olduğunu söylediler. Akşama kadar sağda solda “sürttük”. Çin lokantalarından birinde yemek yedik. Alçak sesle “dedikodu” ettik. Evlerine uğradığımızda, onun bahçede bir kadeh viski ile bir sigara içme saatiydi, ben de sigara bırakma kararı almıştım. Bahçede paketi önüme bırakıp gitti.
Sonuç:Hâlâ sigara içmiyorum
Dora’nın ölümünü bir yazıdaki imadan, rastlantıyla öğrendim. 2010’da ölmüş olmalı. İnanamadım, tek iletişim yolumuz İnternet’e başvurdum. Kız kardeşi Roz ile, ailesiyle “tanıştım” (fotoğraflarıyla).. Ardından yazılan bir yazıda, bir arkadaşı “Pek çok yönden Dora, hem klinik hem de akademik çevrelerde, taze bir nefes oldu. (...) O karşılaştığı zorluklar ne olursa olsun, doğru sonuna kadar, o iyimser bir bakış açısı taşıdı. Her zaman işlerin düzelmesi için çalışmak gerektiğine inanıyordu” diye yazmış. Anısına yazılmış bir yazıydı. Bir de sağlık personelinin üniforma giymesine karşı verilen bir mücadele yazısında ona geniş yer ayrılmıştı.
Türkiye’de ise hocalarından biri, Prof. Dr. Coşkun Özdemir, 12. Ulusal Psikiyatri Ve Nörolojik Bilimler Kongresine (4 - 8 Ekim 1976) birlikte katıldığı Dora’nın Türkiye’den ayrılışını yazmıştı, öldüğünü bilmeden: “1975’de Ahmet Çalışkan’ın geçirdiği anevrizma kanaması nedeni ile birlikte Zürih’e gittik. Gazi Yaşargil, Ahmet’in ameliyatını başarılı şekilde gerçekleştirdi. Zürih, Kantonspital’de güzel bir kas laboratuvarı tanıdım. Onunla ilgili kayıtlar tuttum ve dönüşte bir kas laboratuvarı kurulması için girişimde bulundum. Rektör Haluk Alp yardım etti. Böyle bir laboratuvar kuruldu. Çalışkan bir asistanımızı Boston’daki ünlü insan Raymond Adams’ın yardımı ile Amerika’ya gönderme fırsatını bulduk. Kas hastalıkları konusunda patoloji deneyimi kazanması için Dora Kohen, Boston’daki bir yıldan sonra, New Castle’da Dr. Walter Bradley ile çalıştı ve yurda döndü. Kurulmuş olan laboratuvarda çalışmaya başladı. Ne var ki, ortalık toz dumandı. Dora’yı alıkoyamadık, kaybolup gitti”.
Dora, yitip gidecek insanlardan değildi. İnanmış bir sosyalist ve sağlam bir bilim insanıydı. Onunla çalışmış tüm dostlarına selam olsun.
Evrensel'i Takip Et