17 Ağustos 2014 00:47

‘Yabancı olarak doğmak’…

‘Yabancı olarak doğmak’…

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İçimdeki İstanbul Foğrafları”nı okuyorum. Mario Levi, İstanbul’da ‘yabancı olarak doğmanın’ kendi suçu olmadığını söylüyor söylemesine, ‘yerli olarak doğana’ inat, tüm yabancı doğmuşluğuyla İstanbul’u dolaşıyor, dolaştırıyor, eskilerden kalma anıların fotoğraflarını, yerli doğmuş bana gösteriyor. O fotoğrafların içinde ben de varım. Yerli doğdum ama içinde bulunduğum fotoğrafları, yabancı doğanlarla birlikte yaşadım. Mario Levi’yi duygusal olarak kolayca ve derinden algılıyorum…Farklı zaman dilimlerinde de olsa aynı yerlerde gezinmiş, benzer fotoğraf kareleri biriktirmişiz. Daha doğrusu benzer fotoğrafların bende de olduğunu, Mario Levi’nin yazdıklarını dinledikçe hatırlıyorum. Mario Levi’yle sanki ikiz kardeşmişiz, arkadaşmışız, tanışmasak da hiç ayrı kalmamışız gibi geliyor. O yabancı olarak doğmuş ama yerli; ben yerli olarak doğmuşum ama yabancı olamamışım, yıllar aktıkça yerli kimliğimle barışamamışım.
Kitabı okudukça hüzünleniyorum. Kaybolan ‘yabancı doğmuşlar’, diller; şehir de onlar kayboldukça kayboluyor, değişiyor, dönüşüyor, çoğu değerleri silinirken sözüm ona medenileşiyor. Medeniyetin vardırdığı, ‘yerli doğmuşlar’ damgalı şehrim…Bana yerli doğduğumu ama yaşadığım şehre yabancılaştığımı anımsatıyor; şehirde yerli kimliğimle niye barışamadığımı daha iyi anlıyorum.
Kitabı usulca yanıma bırakıyorum, şehri bir sonraki okuma anına kadar terk edip, şu an ayak bastığım toprakların gerçekliğine dönüyorum. Bu topraklarda Aristo gezinmiş, okul kurmuş, öğretmiş, tartışmış. O günün yerlileri onu ‘yabancı doğmuş’ olarak mı görürlermiş, bilemiyorum. Aristo’nun denize girip girmediği sorusuna da yanıt bulamıyorum. Ben, bugünün burada ‘yerli doğmuşları’ gözünde ‘dışarılıklı doğmuş’ olanım. Buralarda da yıllar önce ‘yabancı doğmuşlar’ ve diller kaybolmuş; onlar kayboldukça görmediğim fotoğraflar da silinmiş. Şimdilerde yazları da olsa yerleşen ‘dışarlıklı doğmuşlar’ artıyor; diller çoğalmıyor ama medeniyet yeşeriyor. Medeniyet yeşerdikçe yeşermiş ağaçlar, toprakların kendi bitkileri kayboluyor. Dışarlıklı doğmuş geldi mi, önce evin harçsız taş bahçe duvarlarının yerine tel örgülü beton direkler koyuyor, bahçedeki doğal bitki örtüsünü söküp, yerine geldiği şehrin bahçe hatta saksı çiçeklerini ekiyor. Aristo denize girer miydi, bilemiyorum ama otomobillerini denizle yemek yediği lokantanın arasına park eden dışarlıklıların, denize girseler de otomobillerini seyretmekten keyif aldıklarını biliyorum. Bura topraklarını özel kılan her şey, medeniyetin adımlarıyla giderek fotoğraflarda yaşar kalıyor.
Mario Levi’yi okudukça şehrin kaybolmuşluğu yanı sıra bura topraklarının da hikayeleriyle kayboluyor olmasına hüzünleniyorum. Şehirde ‘yabancı doğamadım’, yerli doğmuş kimliğimle barışamadım; bu topraklarda ‘dışarlıklı doğdum’, bu kimliğimle barışığım. Fotoğraf topluyorum, olur ya, gün gelir hikayelerini kendime dıştan bakarak yazarım. Mario Levi’nin yaptığına özenerek…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa