Seçim anketi yapılabilir bir şey midir?
Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçlandı. Medya, cumhurbaşkanının görev ve yetkileri konusunu daha sorgulayıcı bir şekilde haber yapmak yerine olayın yine magazin boyutuyla daha fazla ilgilendi: yanıltan anket sonuçları… Bunlar yönlendirici oldu mu? Nasıl oldu da, tahmin ile gerçek oy oranı arasında bu kadar büyük fark çıktı? Araştırmacılar Derneği seçim anketlerini inceleyeceğini duyurdu. Araştırma şirketlerinden birinin sahibi, bu tahmin yanlışlığının bilimsel bir açıklamasının olmadığını belirtti.
ANKETE VERİLEN YANIT İLE GERÇEK OY ARASINDAKİ İLİŞKİ YA DA FARK
Naçizane üniversitede Bilimsel Araştırma Yöntemleri dersini de verdiğim için bu konuda yazmak istedim bu hafta. Bu derslere başlarken, öğrencilere şunları söylerim: “Bu ders sayesinde gazetelerde ve televizyonlarda yayımlanan anketlerin ne kadar yanıltıcı olabileceğini öğreneceksiniz. Dönemin sonunda artık sizi kandıramayacaklar ve her anket haberine sorgulayarak bakacaksınız.” Gerçekten öyle olup olmadığını ölçmenin yolu olarak kullandığımız sınavlar bile çeşitli faktörler, özellikle de kapitalist üretim ilişkileri kaynaklı sınav kaygısı faktörü nedeniyle güvenilir birer araç olmaktan ne kadar uzaklarsa, “Bugün seçim olsaydı kime oy verirdiniz?” sorusuna verilen cevapların analiz edilerek seçim tahmininin yapılması da o kadar güvenilmezdir aslında. Böyle bir soruya yanıt vermiş bir kişinin, oy verme anında parti ya da kişi tercihini değiştirme olasılığı bile varken, hatta seçimde oy kullanmama olasılığı bile söz konusuyken, böyle bir olasılığın olmadığını varsaymak, düşülebilecek en büyük hatalardan biridir. Dolayısıyla bir ankete verilen cevaplar ile gerçek oy arasındaki ilişkiye dair yapılabilecek bir araştırma bu büyük hatadan kaynaklanan yanılmaların düzeyini bize verecektir. Ama bu araştırmayı kim yapar? Araştırma şirketleri böyle bir araştırma yaparak kendi geleceklerini ve bu işten para kazanma ve reklamlarını yapma fırsatını kaybederler mi? Yoksa bu yüzden mi yapmazlar? Dolayısıyla bu konuya yönelik olarak eleştirel yaklaşıma dayalı bir araştırma yapmak akademisyenlere düşüyor.
DÜŞÜK KATILIM ORANI
Başka bir varsayım da var ki, özellikle bu seçimin sonuçlarına yönelik tahminlerde işlemedi, o da, seçime katılımın yüksek olacağı varsayımıydı. Bütün varsayımların tersine seçime katılım düşük olunca tahminler de tutmamış olabilir. Seçime katılmama nedenleri de araştırılması gereken konulardan biridir. Az sayıda yapılmış ve yapılmakta olan çalışmalar var ama her seçim sonrasında bu tür çalışmaların yinelenmesi gerekir. Bir önceki seçimde oy kullanmama nedeni olarak görülen nedenler bir sonraki seçimde değişkenlik bile gösterebilir. Bütün bunların dikkate alınmasından sonra araştırmacılar varsayımlarını tekrar gözden geçirmeli ve alternatif durumlara göre çeşitlilik gösteren tahminlerde bulunmalıdırlar. Ama oy kullanmama davranışının, kapitalist üretim ilişkilerinden ve bu ilişkilerin hakim olduğu bir toplumda parlamenter demokratik sisteme yönelik olumsuz tutum ve inançtan kaynaklanabileceği araştırmacılardan da çok siyasetçileri ilgilendirmelidir. Ama bu konu genelde üstü örtülen bir konudur. Üstü örtülmeyip deşildiğinde sistemin zaafları ortaya çıkacaktır. Bu hem araştırmacıların hem de siyasetçilerin işine gelmez. Onlar da bu işten ekmek yiyorlar sonuç olarak. Ne yapsınlar.
ÖRNEKLEM VE HATA PAYI
Örneklem seçme ve hata payı konuları da çok önemlidir. Yanlış tahmin yapan “şirketin patronu” bu yanılmanın bilimsel açıklamasının olmadığını da belirtmişti ya, esas bu, yanıltıcı bir açıklama. Hangi örnekleme yöntemini kullanacağınıza nasıl karar verdiğiniz ve örneklemin kaç kişiden oluşacağı bilimsel temellere sahip olması gereken kararlar. Seçmenlerin demografik profiline uygun özelliklere sahip bir örnekleme ulaşmak çok önemli. Ayrıca verilen oyların bölgesel özellikler taşıdıkları düşünülecek olursa, hangi bölgelerde kaçar kişiye bu anket sorusunu sorduğunuz önemli. Dolayısıyla bu kararları yanlış verdiğinizde, ortaya çıkan yanılgının bilimsel açıklaması da yapılabilir olur. Bilimsel temellere uygun olmayan bir örneklem seçildiği için tahmin doğru yapılamamış olur.
Diyelim ki, örneklemi doğru yöntemler kullanarak seçtiniz. Ama örneklemde kaç kişinin yer alacağına karar verirken de dikkat edilmesi gereken şeyler vardır. Elli milyon seçmen hakkında bir genellemeye varırken bile 700 civarında seçmenden veri toplanması uygun gibi görünebilir ama oy verme davranışını etkileyen faktörlerin çeşitliliğini düşündüğünüzde bu sayıyı daha da arttırmak gerekebilir. Bu noktada araştırma işine maliyet unsuru katılmış olur. Kendisinden bilgi toplanacak kişilerin sayısı ve bu kişilerden çok kısa sürede bilgi toplaması beklenen anketörlerin sayısı maliyet unsurunun en temel faktörleriyken belki de bir araştırma “şirketi” hiçbir zaman ideal örneklem büyüklüğüne ulaşamaz. İdeal örneklemden uzaklaşıldıkça da hata payı artar.
KİTLELERİ YANILTMAK YA DA BİLGİLENDİRİLMELERİNİ ENGELLEMEK
Kitlelerin böyle konularda bilgi sahibi olmamasından yararlanılarak araştırma şirketleri yetkilileri yukarıdakine benzer açıklamalar yaparlar. Kitlelerin bilgi sahibi olmamasından sadece araştırma şirketleri mi sorumludur? Hayır, tabii ki… Araştırma şirketlerinden konuklar TV programlarına çağırıldığında ve yaptıkları araştırmalarla ilgili ayrıntılı açıklama yapmaya başladıklarında, “Şimdi bu teknik konulara girmeyelim” diyen program sunucusu ve o programın yapımcısı da sorumludur. Çağrılan konuk, kitleleri bilgilendirmeye çalışıyordur, açık ve net bir dil kullanıyorsa ne ala, yoksa o da sorumludur, ama açık ve net bir dil kullanarak bilgi verdiği sırada konuşturulmadığında kitlelerin daha fazla bilgilenmesi medya organı tarafından engellenmiş olur. Hangi şirket böyle sıkıcı bir programa reklam verir ki? Yoksa bir “Siyasi Parti Anonim Şirketi” mi reklam verir?
NOKTA TAHMİNİ VE ARALIK TAHMİNİ
Daha teknik bir konuya da gireyim. Bu tür araştırmalarda iki tür tahmin yapmak mümkündür: Nokta tahmini ve aralık tahmini. Bütün araştırma şirketleri aralık tahminleri yaparlar. İstatistiksel olarak başka türlüsü düşünülemez. Hiçbir tahminci, noktası noktasına tahminde bulunamaz. Bu riskli bir şeydir zaten. Nokta tahmini denilen şey zaten anket sorusunu sorduğunuz kişiler arasında filanca partiye ya da kişiye oy vereceğini söyleyenlerin oranından ibarettir. Dolayısıyla aralık tahmini yapmak daha doğru, daha güvenilir ve daha bilimseldir. Araştırmacılar belirli bir yanılma payına ve güven aralığına dayanarak herhangi bir partinin ya da kişinin, bir seçim yapıldığında yüzde kaç ile kaç arasında oy alabileceğini tahmin ederler. Kullanılan örnekleme yöntemine dayanılarak, bazı istatistiksel formüllerle, elde edilen oranın oy verecek tüm kitle içinde yüzde kaç ile kaç arasında değişebileceği tahmin edilir. Buna da aralık tahmini denir. Ama ne olur? Gazetelere ve TV’lere bakıldığında hep tek bir oran görürsünüz. Aslında şöyle verilmesi gerekir haberin: X partisi ya da kişisinin oy oranının yüzde 48 ile yüzde 53 arasında değişeceği tahmin edilmektedir. Ama medya organları bu haberleri verirken sanki nokta tahmini yapılmış gibi davranırlar ve bu şekilde insanları baştan yanıltmış olurlar. Kitleler de, böylece, araştırmacıların her türlü tahmini en iyi şekilde yapma konusunda üstün yetenekli insanlar olduklarını sanırlar ve yanıldıklarında da onları tefe koyarlar. Tabii ki medya, bilim insanı hassasiyeti gösterecek değil ya, bu işten para kazanacak, adını duyuracak, sansasyon yaratacak. Çünkü kapitalist üretim ilişkilerinin hakim olduğu toplumlarda bu tür sansasyonlar, müthiş tahminler, “vaaybee, nasıl da bildi” şeklindeki tepkiler daha çok prim yapar.
ANKET SONUÇLARI BİZİ MANİPLE Mİ EDİYOR?
Ama bu tahminlerin yanıltıcılığıyla ilgili olarak son zamanda konuşulan öyle bir şey var ki, o daha da vahim…Yanıt aranan soru şu: Bu anketler insanların oy verme davranışını yönlendirme gücüne sahip midir? Yani, insanlar araştırmaların sonuçlarına bakıp, nasıl olsa en çok oyu şu parti ya da kişi alacak, bari onlara oy verelim veya nasıl olsa en büyük partiler oyları toplayacak küçük partilere oy verip de oyları bölmeye gerek yok, diye düşünüyorlar mıdır? Örneğin bu da, araştırmaya muhtaç bir konu. Ama bunun araştırılması mevcut araştırma şirketleri tarafından yapılır mı?
Yapılması lazım tabii ki, bu konuda doğru bilgiye ulaşmak için. Ama kitlelerin kayda değer bir kısmının anket sonuçlarına bakarak oy verdikleri ortaya çıkarsa, bu, seçim anketlerini yapan ve satan “şirketlerin” pek de hoşuna gitmez, öyle değil mi? Büyük sermaye partilerinin ve güçlü, nüfuzlu kişilerin hâlâ en fazla oyu alma potansiyeline sahip olduğuna, küçük partilerin ve ezik(!) adayların böyle bir potansiyele sahip olmadığından dolayı ilelebet düşük oy almaya mahkum olduğuna ve tek işlevlerinin oyları bölmek olduğuna dair bir algı yaratmak varken, başka türlüsü düşünülür mü?
SONUÇ: KAPİTALİZMİN SEÇİMİ VE SEÇİM ANKETİ ANCAK BU KADAR OLUR
Yukarıda vurguladığım konuların hepsi aslında kapitalist üretim ilişkilerinin hakim olduğu teslimiyetçi, affedersiniz temsiliyetçi (dil sürçmesi işte…) parlamenter sistemlerin zaafı olarak ortaya çıkmaktadır. Seçim aslında bir ticari üründür, seçimler için yapılan anketler bir ticari üründür, demokrasi bir ticari üründür, meclis bir ticari üründür. Bunlar sermaye yatırım alanlarıdır. İşin kötüsü seçimlerde oy veren kitlenin büyük bir kısmı bu ticari ürünler ve bu ticari ürünlere yatırım yapan sermayedarlar tarafından sömürülen kitlelerdir. Belki de oy kullanmayanların bir kısmı bu ilişkiyi keşfedip de oy kullanmamaya başlamışlardır.
Kapitalist üretim ilişkilerinin hakim olduğu toplumlarda her türlü seçimin büyük sermaye partilerinden, nüfuzlu kişilerden yana sonuç vermesine bakacak olursak gerçek demokratik bir seçim yapmak bile imkansızken bu seçimlere ilişkin geçerli ve güvenilir anket çalışması yapmak bile mümkün müdür?
Ne dersiniz?
Evrensel'i Takip Et