20 Ağustos 2014 00:28

İnsanlık hâlâ sürükleniyor

İnsanlık hâlâ sürükleniyor

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Lice’de her ciddi gerilim anı, ilçenin tarihi ve devletin bu tarih içinde Lice ile imtihanı düşünüldüğünde ölüm riskini hep içinde taşır.
Yine öyle oldu. Mahkemeden Mahsum Korkmaz’ın Diyarbakır Lice’de dikilen heykelini yıkma kararı çıkması ve önceki akşamdan itibaren sabaha karşı heykeli yıkmak için operasyon düzenleneceği haberlerinin yayılmasıyla birlikte, bunun olası sonuçlarını ön görmek zor değildi.  
Heykelin yıkılacağının duyulmasıyla birlikte halk, mezarlığa gelmeye başladı. Heykelin olduğu alanda bulunan Diyarbakır muhabiri arkadaşımız Faruk Ayyıldız’ın paylaştığı bilgilerden, kendisiyle birlikte DİHA Muhabiri Hayri Demir, İMC’den Fuat Yaşar’ın da orada bulunduğunu öğreniyoruz.
Bir mezarlıkta devletin silahlı kuvvetlerinin, halk tarafından sahip çıkılan bir heykeli yıkmaya yönelik operasyonuna tanıklık etmek için gazeteciler, sabaha kadar riskli bir görevdeler. Dünyanın kaç ülkesinde mezarlıkta bile savaş muhabirliği yapılır?
Faruk ile gece ve sabah ara ara telefonla konuşuyoruz, aklımız Lice’de.
Bilenler bilir, gazetecilerin bu görev için bulundukları bölge, 1990’lı yıllar boyunca onlarca gazetecinin devletin kontra güçlerinin saldırısının hedefi olduğu ve ardından da “faili meçhul” ilan edildikleri bir bölgedir. Onlardan biri de, Faruk Ayyıldız’ın Twitter’daki sayfasında kendisine profil fotoğrafı yaptığı, 1992 yılında Hizbulkontra tarafından katledilen Gerçek Dergisi’nin Diyarbakır Temsilcisi Namık Tarancı’dır. Bir anlamda Faruk’un görev yaptığı büronun ilk kaptanıydı O.
Faruk, Hayri ve Fuat’ın tanıklık etmek için bulundukları yer ise, 22 Ekim 1993’te Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın suikast sonucu yaşamını yitirmesi gerekçe gösterilerek devlet tarafından adeta yok edilmeye girişilen Lice’dir. Üç gün boyunca ilçeye tüm giriş-çıkışlar yasaklanmış, 30’dan fazla kişi katledilmiş, 60’tan fazla kişi yaralanmış, 401 konut ve 241 işyeri tamamen yakılmıştı. Lice’de ‘müzakere süreci’ boyunca da Medeni Yıldırım’ın katledildiği ve baskının eksik olmadığı biliniyor.
Lice askerin ve polisin elinin çok kolay tetiğe gittiği yerlerden biridir. Arkalarında siyasi bir destek de görürlerse artık onları kimse tutamaz. Cumhuriyet gazetesinden Emine Kaplan’ın 17 Ağustos’ta yayımlanan haberi bu bakımdan önemli. Habere göre, “Erdoğan, milletvekilleriyle yaptığı toplantıda, Doğu ve Güneydoğu’da partinin oylarının düşmesi, Demirtaş’ın oylarının artmasının nedenlerini değerlendirdi.”
AKP’nin yüzde 15’in altında olduğu iki il bulunduğunu kaydeden Erdoğan, şu ifadeleri kullandı: “Bu kadar güçlüyüz. Ama yine de biz bu illerde niye yüzde 15’in altında kaldık diye hesabını yapıyoruz. Bunu nasıl bu oranın üzerine çıkartırız? Hakkari bizi bilmeyen bir il değil. Alanda biz varız, milletimiz hizmetlerimizi görüyor. Ama despotça, baskıyla, silah gücüyle insanların iradesine ipotek konmaktadır. İnsanların iradesine silah tehdidiyle el koyanlar karşısında bizler de tavrımızı en güzel şekliyle ortaya koyacağız. İçişleri ve TSK tüm imkanlarıyla buralarda neyse, hangi dilden anlıyorlarsa o dilden konuşmaya mecburuz.”
İşte o dil Lice’de kurşun olarak, ölüm olarak yağdı. Askerlerin açtığı ateş sonucu 24 yaşındaki Mehdin Taşkın isimli genç yaşamını yitirdi.
Genelkurmay dün ‘heykel harekatı’ ile ilgili ayrıntılı bir açıklama yaptı. Ancak açıklamada Mahsum Korkmaz’ın heykelini yıkan askerlerin, ardından yıktıkları heykelin kafasına botlarıyla basarak poz vermelerine tabii ki değinilmedi. O görüntüler Türkiye’nin gayri resmi belleğine kazındı.
Tıpkı yıllar önce Özgür Gündem’in (16 Ekim 1992) ‘İnsanlık sürükleniyor’ başlığıyla manşetine taşıdığı, askeri araca bağlanarak sürüklenirken görülen gerilla cesedinde olduğu gibi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa