Güllerin isyanı
Fotoğraf: Envato
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Gül’ün gazetecilere verdiği “veda resepsiyonu”nda söyledikleri herhalde önümüzdeki dönem siyasetin belirlenmesinde yeni girişimleri ifade etmesi bakımından önemli görünüyor.
Yakın zamana kadar, ne zaman cumhurbaşkanı seçimi, başbakan ya da AKP’nin genel başkanının kim olacağı, gibi AKP’nin içi ile ilgili önemli konular gündeme gelse Başbakan Erdoğan hep, “Biz kardeşiz. Böyle konularda hesaplarımız olmaz. Abdullah kardeşimizle aramızda konuşuruz, ne yapacağımıza karar veririz. Düşmanları sevindirmeyiz…” gibi yarısından çoğu yalan gerisi de hamaset olan açıklamalar yapardı.
Erdoğan, Gül’ün AKP’ye girmesinin bile önünü kesmiş olduğuna inanıyor olmalı ki; artık onun ne dediğini, ne yapacağını hiç umursamıyor. Ona sormadan başbakan ve partinin genel başkanını, cumhurbaşkanının içinde olmadığı kişilerle “istişare” ederek, aslında tek başına belirliyor.
Cumhurbaşkanı Gül de, bir zamandan beri AKP’den “kovulduğunun” farkında ve siyasete nasıl devam edeceği konusunda henüz bir karar vermese de siyasete devam ederse, AKP dışında edebileceğini fark etmiş görünüyor.
Nitekim Cumhurbaşkanı Gül, partiye yeni katılmış olan kişilerin kendisine saygısızlık etmesini ilk kez açıkça eleştirip, AKP yöneticilerine sitem ederken, AKP Genel Kongresinin kendisinin katılamayacağı bir tarihte yapılmasını da “sindiremediğini” ifade etmiştir. Ama asıl açık tutumu, eşi Hayrünnisa Gül göstermiş, yandaş gazeteciler üstünden AKP’ye, en azından yöneticilerine karşı “intifada” (ayaklanma) başlatacağını ilan etmiştir.
Resepsiyondaki gazetecilerin önünde, yandaş basından kimi gazetecilerin ellerini sıkmayı da reddeden Hayrünnisa Gül, “Bir turnusol döneminden geçiyoruz. Bu süreçte bazı yaşadıklarımızı, 28 Şubat döneminde bile yaşamadık. Bizi kaç yıldır tanıyorsunuz; çizgimizde bir değişiklik oldu mu? Hayır. Bir de etrafımızdakilerin geçirdiği değişime bakın. Neler yazılıyor, söyleniyor, insan inanamıyor. Ben her şeyi biliyorum. Şimdi ben de susuyorum, ama fazla susmayacağım; asıl intifadayı ben başlatacağım!” dedi.
Elbette Hayrünnisa Hanım’ın “isyanı”nı, onun kişisel hezeyanı olarak göremeyiz. Tersine, bunun birlikte belirlenmiş “Güllerin isyanı” olduğunu varsaymak gerekir.
Üstelik bu resepsiyonda Güllerin, Erdoğan ve partisine tepkisi sadece Hayrünnisa Gül’ün açık, Abdullah Gül’ün imalı eleştirileri ile sınırlı değildir. Biraz daha yakından bakıldığında aslında Abdullah Gül’ün, artık AKP ile “Yolları ayıran bir noktada” olduğunu gösteren ifade ve tutumlar vardı.
Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1- Abdullah Gül bu resepsiyonda, AKP’nin yeni genel başkanı ve başbakanın Ahmet Davutoğlu olduğunu açıklamıştır. Böyle açıklamaların sadece Erdoğan’a hak tanındığı AKP’de ilk kez Gül, böyle, Erdoğan’ın yapacağı açıklamayı kendisi yaparak, artık Erdoğan ve AKP’nin disiplinine tabi olmadığını ilan etmiştir.
2-Gül, görev süresi sona erdiğinde Ankara’ya değil İstanbul’a yerleşeceğini açıklamıştır. Özellikle Özal’la birlikte sermaye politikacıları onların muhafazakar ve liberal temsilcileri için İstanbul Ankara ayrımı, coğrafi değil “siyasi bir tercih”tir. İstanbul sermayenin (“halka yakın olmanın” da derler) Ankara ise statükonun, bürokrasinin merkezdir. Gül İstanbul’u tercih ederek, aslında artık bürokratikleşen ve Ankaralılaşan Erdoğan ve partisine karşı yeni bir siyasi çıkış arayışına girdiğini ilan etmiş olmaktadır. Dahası sermaye çevreleriyle, ANAP, DYP, gibi sağ partilerin akil adamları ve AKP’de Erdoğan sultasından hoşnutsuz fraksiyon ve kişilerle”istişare edip” yeni yol arayışları için de en elverişli merkez İstanbul’dur.
3- Abdullah Gül AKP’deki “yeniler” ve yandaş basında hakkında yazılan olumsuz yazılardan söz ederken üç kez, “Bizim cenah” diyerek, sanki AKP’yi pek benimsiyor gibi görünürken, özünde kendisini “o cenahtan” ayıran bir söylem kullanmıştır.
Elbette ki bu açık ifadeler ve tutumlara karşın, şimdiden; “Abdullah Gül, Erdoğan’a bayrak açmıştır ve bundan sonra tamamen ayrı bir yol izleyecektir” demek için erkendir. Ama olup bitenler, Gül ve etrafında yer alanları ve almak isteyenleri ya aktif siyaseti bırakmaya ya da Erdoğan’a karşı açıkça parti kurmayı da içeren yeni bir yola girmeye zorlamaktadır.
Cumhurbaşkanı Gül’ün tek başına bir kişi değil de kimi sermaye kesimleriyle, cemaatlerle ve AKP içindeki çeşitli fraksiyonlarla da içli dışlı olduğu dikkate alındığında, gidişatın Gül’ü yeni bir siyasi odak oluşturmaya zorlayacağını söyleyebiliriz.
Bunu Gül’ün ne ölçüde başarıp başaramayacağı ayrı bir tartışma konusudur.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00