23 Ağustos 2014 00:05

Bu nasıl bir maşeri vicdandır?

Bu nasıl bir maşeri vicdandır?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’de anayasa var mı; yürürlükte mi, yoksa rafa mı kaldırıldı? AKP grubunda özgürlük var mı; yoksa tüm teşkilat maşeri vicdanını bir kişinin diktasına teslim ederek, emir altında mı yürüyor? Türkiye’de şimdiye dek bir devlet ilkesi ya da yönetimi var mı idi, yoksa 90 yıllık bir boşluktan sonra devlet henüz mü kuruluyor, ya da 2023 yılında mı kurulacak? Şimdiye dek hiçbir ulusal ilke ya da hedef yoktu da, şimdilerde mi “dava” ekibi işbaşına gelerek, ulusu aydınlığa sürüklemektedir?
AKP parti başkanını, kongre üyeleri özgür iradeleri ile seçmesi gerekirken,  sanki ilahi bir güç bir hafta öncesinde parti başkanını seçmiş bulunmaktadır. Hiç kuşku yok ki, kongre üyeleri önümüzdeki toplantıda, derin meşveret sonucunda ve tam bir özgürlük anlayışı içinde(!) bir hafta öncesinde despotça saptanarak ilan edilmiş, hatta önceden hazırlanmış teşekkür konuşmasını da yapmış olan kişiyi yeni parti başkanı olarak şeklen seçmiş olacak. Bu insanlar, yani bir hafta sonra kongrede oylama yapacak olan zevat kendi özgür irade ve düşünmeleri ile hareket ettiklerine inanmakta mıdır? Bu nasıl bir maşeri vicdan üzerine baskı ve yaratılan bir vicdan körlüğüdür. 12 yıl sürdürülen yönetim biçiminin çok net bir özeti ve kanıtı  son manevralarda çok net bir şekilde gözlerimizin önüne serilmiş olmadı mı! Bir ülkede veya bir örgütte demokrasiyi bir kişi değil, ülke insanları, sistemin kurumları veya örgüt üyeleri, kişisel ya da örgütsel özgür anlayış ve baskılara karşı duruşu ile kurar.  
AKP’lilerin tümü mü irticalen konuşma yeteneğine sahip, yoksa, önceden belirlenen kişiler günlerce hazırlık yaptıktan sonra, durumu sanki o anda öğrenmiş olduğu kararlar karşısında konuşmasını yapabilmektedir! Her şey planın ne şekilde yürütüldüğünü çok açık seçik göstermektedir. İnsanlar, saptanmışlık etiketi ile “altar”a giderken bile nasıl oluyor da, ilerisini görmeden büyük bir gurur ile “saptanmışlığı” kabullenebiliyor? Siyaset tarihimizde “atanmış”, “seçilmiş”  kavramları yanında şimdi bir de “saptanmış” sözcüğü kazanılmış oldu. Öyle anlaşılıyor ki, sıralama şöyle olur. Önce seçilmişler, sonra saptanmışlar, en sonra da atanmışlar gelir. Seçilmişler hesabı halka (teorik olarak!), atanmışlar yasal çerçevesinde yasal kurumlara hesap verir (tabii, AKP dönemi hariç!). “Saptanmışlar” hesabı kime verecek, belli değil!
Saptanmış parti başkanına bir ufak sözüm var. Özal döneminden beri sürdürülen, AKP döneminde şahikasına çıkarılan saptanmışlık (rektör, dekan, vs.) makamında oturanlar o makamlara misyonla gelmektedir. Bunlar, yetkiyi plüralist mantıkla tabandan almadıklarından, hemen hiçbir şahsi irade ve hareket/karar özgürlüğüne sahip olamamaktalar. Saptanmış/atanmışlar misyonlarını yapmazlarsa azledilirler. Kongre üyeleri gelecek toplantıdaki tavırları ile kendilerinin ve örgütün demokrasiyi nasıl algıladıklarını sergilemiş olacaklardır; saptayan mı, yoksa, onlar da saptanmış mıdırlar!
AKP’nin giderek netleşen “dava” sözcüğü artık açıkça tartışılmalıdır. Toplumun en fazla yarısının ( o da kuşkulu olarak!) oyunu zorla alabilmiş bir parti nasıl ve hangi hakla toplumun diğer yarısını ihmal ederek, kafasındaki dava peşinde tüm toplumu sürükleyebilmektedir? Bu uğurda hiçbir yasa ya da yasak dinlemeyen AKP’nin tüm toplumsal kurumları niçin çökerttiği şimdi daha net anlaşılmaktadır. 2015 seçimlerinde anayasa oluşturabilecek çoğunluğu sağlamaya çalışan AKP umarım bu korkunç emeline ulaşamaz. Eğer bu sonuç bir şekilde sağlanırsa, toplum için büyük bir felaket olur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa