'Bizler' ve 'Onlar' meselesi (1)
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Malum olduğu üzere Gezi olaylarının akabinde “çapulcular” tayfası, “Düğün değil, bayram değil, eniştem beni niye öptü?” misali durduk yere, sırf “artiz”lik olsun diye kazan kaldırıp, ülkenin gül gibi seyreden, “duble yollar”ında kazasız belasız yürüyen gidişatına çomak sokmaya uğraşırken, onların bu heveslerini kursaklarında bırakan “kahraman” polislerimizin yazdığı “destan”larla aşayiş güya berkemal olurken, diğer taraftan bu işin geride kalan “tortu”suna bakılırsa, ülke genelinde görünen manzara o ki, sabah akşam “birlik ve bütünlük”ten yana dem vurduğumuz halde, bu bapta maalesef milletçe Mersin’e değil tersine yol aldık!
Nitekim “çapulcular”ın meydanlara dökülüp kazan kaldırmasının ardından, daha düne kadar başımızın başı olan zatı muhterem “usta”mızın önce her zamanki gibi celallenip, sonra da verdiği ferman mucibince, halkımız “bizler” ve “onlar” diye kabak misali tam da ortasından şıpınişi ikiye bölündü.
“Bizler...”
“Onlar...”
Bu bapta geride bıraktığımız cumhurbaşkanlığı seçimi, aslında “bizler” ve “onlar”ın hesapça demokrasi kisvesi altında sandık başlarında verdikleri “kavga”nın en bariz ifadesi miydi acaba?
Ülke genelindeki umumi manzaraya bakılırsa anlaşılan o ki, gidişat hiç de “Yorgan gitti, kavga bitti” havasında değil; kendi payıma şom ağızlık etmeyeyim ama, asıl “kavga”, asıl “dava” bundan kellim giderek kızışmaya sanki gebe mi ne!
Çünkü dünün başımızın başı, başbakanımız Erdoğan’ın geçmişte yaptığı “balkon” konuşmasının gele gele tosladığı yer, dönüp dolaşıp eninde sonunda “bizler” ve “onlar” gibi bir kavram yarattıysa, bugünün cumhurumuzun başının gari “sıradan”, hatta bir gıdım daha da ileri gidip söylemek gerekirse “Laf olsun, torba dolsun” kabilinden keza yine balkonlardan, kürsülerden, taburelerden dillendireceği, şu veya bu minvaldeki cafcaflı, kalaylı sözlerinin inandırıcılığı da maalesef mafiş!
Başında bulunduğu partide “tek” adamlığı şiar edinen, etrafına topladığı “mürit”lerini yerine göre “tuzluk” veya “biberlik” gibi algılayan, verdiği fermanlara sadece “biat” etmelerini bekleyen, üstelik böylesine bir idare tarzını doğuştan gelen “fıtrat”ına bağlayıp, bunu da, bilumum icraatlarında sonuna kadar kullanmayı kendine “hak” belleyen, bu “ben” merkezli “zihniyet”in en babayani temsilcisinin, şimdilerde milletin en yüce makamındaki koltuğuna oturduktan sonra çizeceği “rota” ne derece farklı olur, ya da olabilir mi Allah bilir!
Dün bizatihi kendi ifadesiyle “bizler” diye halkımızın bir kesimini kendi “taraf”ında görürken, buna mukabil, kendi düşüncelerine, inançlarına, yaşam tarzlarına “terso” olanları “onlar” diye “kategorize” edip “öteki”leştirmeyi sanki bir nevi “hüner” belleyen zihinler, koltuk veya makamları değiştiğinde ne denli değişir ya da gerçekten de değişebilir mi bilmiyorum, bilemiyorum Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30