İran ve bölge siyaseti
Fotoğraf: Envato
Suriye ve Irak’ta önemli su ve petrol havzalarını ele geçiren IŞİD bölge devletlerinin aralarındaki güç mücadelesinin sonucunda ortaya çıktı. ABD 2001’de Afganistan’daki Taliban rejimini, 2003’te de Irak’taki Saddam Hüseyin rejimini düşürerek İran’a hasım iki rejimi ortadan kaldırmış ve böylece İran’a muazzam bir manevra alanı açmış oldu. İran’ın Körfez’deki rakipleri Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Katar ise Irak, Suriye ve Lübnan’daki İran nüfuzuna karşı çeşitli Selefi grupların oluşumunu desteklediler. Körfez’deki isyanlar Suudi askerleri vasıtasıyla bastırılırken İran’la mücadele Körfez’den uzağa, Verimli Hilal’e taşındı. Şu anda Suriye ve Irak’ta yaşanan iç savaşlar aslında İran yanlısı ve İran karşıtı bölgesel ittifakların yürüttüğü vekalet savaşının farklı cepheleridir.
İran’ın eli gayet güçlüdür. Bir yandan geliştirmekte olduğu nükleer program konusunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyeleri olan ABD, Rusya, Çin, Britanya, Fransa’ya ek olarak Almanya’nın da katıldığı P5+1 adı verilen diplomatik grupla görüşmeler yürütmekte. Geçtiğimiz Temmuz ayının sonunda alınan bir kararla bu görüşmeler 4 ay daha uzatıldı. İran bu görüşmeler sayesinde yıllardır ekonomik açıdan kendisini zayıflatan çeşitli yaptırımlardan kurtulmak, “uluslararası toplumun” kabul gören bir üyesi haline gelmek ve bölge siyasetinde belli bir ağırlık sahibi olmak istiyor. ABD’nin önde gelen dış politika düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi’nin yayını Foreign Affairs’in Mayıs-Haziran sayısına bir makale yazan İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif küreselleşmenin dünya siyasetinde karşılıklı bağımlılığı arttırdığını ve izolasyonun ne bir erdem ne de bir avantaj olduğunu vurguluyor. Kolektif eylem ve işbirliğinin yeni dönemin belirleyici özellikleri olduğunun altını çizen Zarif, çoktaraflı diplomasinin hem bölgesel hem küresel sorunların çözümünde etkili ve arzu edilir bir yöntem olduğunun kanıtlandığını iddia ediyor. Zarif, askeri güç ve sıfır-toplamlı siyasetten kültürel ve normatif değerlerin yarıştığı bir rekabete geçiş döneminde olduğumuzu ve bu döneme hakim olan belirsizliğin devletlerin kendi güçlerini ve diğer devletlerin kapasite ve niyetlerini yanlış hesaplamasına yol açtığını öne sürüyor. Kendisinin üyesi olduğu kabinenin başındaki Ruhani’nin Ahmedinecad döneminin dış politikasını eleştiren programının 2013 Haziran’ında İranlı seçmenden önemli bir destek aldığını belirten Zarif ABD’ye “bizimle işbirliği yapabilir, diplomasi yürütebilirsiniz” diyor. Makalesinin sonunda Zarif açıkça İran’ın nükleer silah geliştirmekte çıkarının olmadığını, nükleer caydırıcılık için elinde araçların bulunmadığı ve daha da önemlisi nükleer silahların Körfez’de İran’ın konvensiyonel silahlara dayanan üstünlüğünü sarsacak reaksiyonlara neden olacağını vurguluyor.
Zarif, Bağdat’a gerçekleştirdiği son ziyaretle Haydar el Abadi’nin başbakanlığını desteklediğini ilan ederken Batı ittifakına sadece Irak değil, Suriye’de de işleyebilecek bir işbirliği yöntemine hazır olduğu mesajını veriyor. Ancak bu işbirliğinin sonuç vermesi için ABD’nin İran karşıtı ittifakı da önerdiği siyasi çözüme ikna etmesi gerekiyor. Bunun için de İran’ın bölgesel ve uluslararası statüsünün ne olacağı, bölge devletlerinin İran nüfuzunun ne kadarını meşru göreceğinin belirlenmesi gerekiyor. Bu açıdan iki tarafın da kendileri doğrudan müdahil olmadan çatışmayı bir süre daha sürdüreceklerini öngörmek yanlış olmaz. Ancak Batı basınında IŞİD’in ortaya çıkışı ve güç kazanmasında Körfez ülkeleri ve Türkiye’yi eleştiren yorumların sıklaşması Batı İttifakı’nın İran diplomasisini giderek hızlandırmak istediğini gösteriyor. Daha 2010 yılında Brezilya’yla beraber İran’ın nükleer program yüzünden ağır yaptırımlara maruz kalmasını engellemeye çalışan Türkiye ise sessiz sedasız yüksek siyasetin koridorlarından dışlanmış durumda. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi, Davutoğlu’nun Başbakan olacağının belirlenmesi Batı basınında ve diplomatik çevrelerinde AKP’ye dair yeni bir dalga eleştirinin yükselmesi için vesile oldu sadece.
- Türkiye-Suriye ilişkisi 18 Aralık 2024 04:58
- Ortadoğu’da yeni döneme girerken vaziyet 11 Aralık 2024 04:32
- Lindner’in komplosu ve Almanya’da seçimler 27 Kasım 2024 04:40
- Trump'ın zaferi: Enflasyon algısı ve 2008 sonrası aile şirketleri 13 Kasım 2024 04:08
- ABD’de seçimler ve yeni saflaşma 06 Kasım 2024 04:51
- Yeni Yeşil Düzen’in sergüzeşti 30 Ekim 2024 04:35
- Tırmandırarak gerilimi azaltmak 02 Ekim 2024 04:16
- AfD’li sınıf fraksiyonları ve aile/cinsiyet politikaları 11 Eylül 2024 05:03
- Saksonya ve Thüringen'de seçimler 04 Eylül 2024 04:30
- AfD'nin aile politikası 28 Ağustos 2024 04:15
- Thüringen'de nüfus, aile ve siyasi eklemlenme 21 Ağustos 2024 04:39
- Taşra ve siyasi kültür: Doğu Almanya'da seçimlere doğru 14 Ağustos 2024 04:22