Hükümet kuruluyor da!..(1): Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin işi kolay değil
Fotoğraf: Envato
Erdoğan-Davutoğlu ikilisi bir yandan cumhurbaşkanlığını devralmaya hazırlanırken öte yandan da “hükümeti yenilemek” için toplantı üstüne toplantı, tören üstüne tören yapıyor.
Öyle anlaşılıyor ki, Erdoğan ve Davutoğlu, Hükümet içinde cızırtı çıkaran “özgül ağırlığı” olan eskileri temizlerken, Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Babacan ve Maliye Bakanı Şimşek’e dokunmayacak. Yani Başbakanın her vesileyle faiz lobisinin sözcüsü olarak gördüğü ekonomi yönetimine dokunma cesaretini gösteremeyecekler. Böylece de faizlerin yüksekliğine dair mangalda kül bırakmayan açıklamaların sadece kamuoyunu aldatma yönlü olduğu, uluslararası sermaye güçlerinin hoşuna gitmeyecek ekonomi politikaların uygulanmayacağı bir kez daha ortaya çıktı.
Cumhurbaşkanlığı seçimi boyunca Gazze’ye İsrail saldırısını en önemli “propaganda malzemesi” olarak kullanan Erdoğan ve Davutoğlu, sanki Gazze için var güçleriyle çalışıyor görünüyordu. İsrail saldırıları birkaç “ateşkes” denemesinden sonra da günlerdir devam ediyor. Ama AKP Hükümetinin, Hamas’ın sözcüsü gibi davranan Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun gündeminde İsrail’in Gazze’ye yağdırdığı bombalar yok. Erdoğan’ın Gazze gündemi, Türkiye’ye getirilen 25 dolayındaki yaralı Filistinliyi hastanede ziyaret ve yaralı Filistinli çocuğa “tespih hediye etmeye” indirgenmiş durumda.
IŞİD’e hâlâ “terörist” deme cesaretini bile gösteremeyen Erdoğan-Davutoğlu ikilisi, bundan böyle sıkıştıkları köşeye daha da sıkışacak görünüyor.
Çünkü, IŞİD’i durdurmak, en azından işgal ettiği bölgelerden çıkarmak isteyen ABD, Batılı müttefikleri bölge ülkeleri, IŞİD’e karşı mücadeleyi Suriye’ye de yaymak istiyor. Bu da Batılıları Esad’la uzlaşmaya, hatta onunla ortak askeri operasyonlar yapmaya zorluyor. Nitekim Suriye Dışişleri Bakanı Muallim, önceki gün IŞİD’e karşı Batılılarla (herkesle) iş birliğine hazır olduklarını açıkladı.
Bu ise AKP Hükümetinin dört-beş yıla yayılan “Esad rejimini çökertmeden hiçbir şeyin yapılamayacağı”nı esas alan stratejisinin tamamen çöküşü anlamına geliyor. Ki, bu yakın bir gelecekte batılıların “Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleştirilmesini” istemelerini de gündeme getirecek bir gelişmedir.
“Esad’sız Suriye” stratejisinin iç politikada yansıması da Alevi-Sünni ayrımcılığı üstünden mezhepçiliğin kışkırtılması olurken, Suriyeli göçmenler ise ırkçı-milliyetçi çevrelerin hedefi haline geldi. Göçmen sorunu büyüdü, IŞİD saldırılarından sonra daha da büyüyeceği anlaşılıyor.
Son yıllarda Hükümetin dış ve iç politikasının “nefes alma” noktası olarak görülen “çözüm süreci” ise düne göre daha da kırılgan hale geldi. Belki “çatışmasızlık” sürüyor; taraflar henüz “ateşkesin bittiğini” söylemiyorlar. Ama şu da bir gerçek ki, Hükümetin dünkü gibi, bir şey yapmadan sadece “çözüm sürecinin hassasiyetlerine” dikkat çekmekle sınırlı bir tutum almasının artık sürecin ilerlemesi için yetmeyeceği de ortada. “Heykel sorunu” üstünden ortaya çıkan tepkiler Hükümetin Kürtlerin kolektif haklarını ve onların temsilcisi olarak hareket eden güçlerin meşruiyetini resmen tanımadan sürecin sağlıklı biçimde ilerlemesinin olanaklı olmayacağını gösteriyor.
Evet; Erdoğan Cumhurbaşkanı, Davutoğlu Başbakan, AKP Meclisteki çoğunluğu da tartışmasız elinde tutuyor. Bu da Hükümetin kurulmasında herhangi bir teknik ya da siyasi zorluğun olmadığını gösteriyor.
Ancak bir yandan ekonominin giderek artan sorunları ve Erdoğan’ın ekonomiyi hot zotla yönetme hevesi öte yandan uluslararası sermayeye bağımlılığı birlikte düşünüldüğünde Hükümetin ekonomide geçmiş 12 yıla göre çok daha fazla zorlanacağı bir sürece girdiğini söylemek gerçeği ifade etmek olacaktır.
Hükümetin iç ve dış politikasında da Davutoğlu-Erdoğan çizgisinin sürdürülecek olması, bir “belirsizlik” yaratmaz görünse de 12 yıllık AKP Hükümeti uygulamalarının “sonuçlarına” varmaya başlaması; Irak, Suriye, İsrail’le ilişkiler, içeride demokrasi talepleri muhafazakar, dindar nesiller yetiştirme girişimlerinin yol açtığı eğitimdeki sorunlar, sağlık, yerel hizmetler, sosyal güvenlik,… gibi başlıca alanlarda pek çok bakımdan “yolun sonuna gelinmiş” olması sorunları büyütecektir.
Ve elbette büyük yolsuzluk ve rüşvet skandalının Erdoğan ve Hükümet üstündeki baskısının da önümüzdeki aylarda artması, fezlekelerin Meclise gelmesi ve bu gelişlerin AKP içindeki hoşnutsuzluklarla birleşmesi de Hükümeti zorlayacak gelişmeleri güçlendireceğini söylemek yanlış olmaz.
Peki bu gelişmeler Türkiye’nin ilericilerine, demokrasi güçlerine hangi görevleri dayatıyor, buna da yarın değineceğiz.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00