Savaşın gölgesinde 'Türk Milli Eğitimi'
Fotoğraf: Envato
Komşularla sıfır sorun iddiasıyla başlayan ama sıfır komşu ile biten ‘Türk dış politikası’ bizzat içinde olduğu savaşın farklı boyutlarıyla cebelleşmek gibi zor bir döneme girmiş durumdadır. Savaş elbette ezilenler için göç, yıkım, ölüm, kan ve gözyaşıdır. Diğer taraftan kendi zenginini yaratan bir özelliği de vardır bu yıkıcı sürecin. Şu an iktidarda olan güçler savaş ve benzeri süreçlerin yarattığı zenginlik üzerinden bölgede ‘dev bir güç’ olmayı hatta Osmanlı İmparatorluğu gibi geniş sınırlara sahip olmayı hayal ediyorlardı. Bu politika da diğerleri gibi çuvallamış durumdadır.
Oysa insan haklarına saygı duyan Demokratik Türkiye gibi bir amacımız olsaydı her şey çok daha farklı gelişebilirdi. Bunun için bir zihniyet devrimi gerekmektedir. Kısa vadede bu yönde bir sıçramanın olasılığı çok düşüktür. ‘Türk milli eğitim’ sistemi insan merkezli, üretime dönük ve tek tipleştirici değil fakat farklı olanı kucaklayıcı bir temele evrilmedikçe sıkıntılı süreçlerden kurtulamayacağız.
Özellikle 1933 ‘Üniversite Reformu’ sonrasında ‘Türk milli eğitim’ politikası militarist, tek tipçi, milliyetçi, devlet dinine dayalı, ötekileştirici ve dünya gerçeklerinden habersiz bir temele oturtulmaya çalışılmıştır. Ders kitapları ve yardımcı materyaller tamamen yalana ve hayale dayanan bilgi kırıntılarıyla doldurulmuştur. Eleştirel yaklaşanlar ve muhalifler anında etkisiz hale getirilmiştir. Zaman zaman geçici başarılar elde edilmişse de sonuçta bir çöküntü ve yıkım söz konusudur.
‘Eğitim ama ne için’ sorusu bu gün havada kalan bir sorudur. ‘Milli politikalar’ eğitim bilimcilerin ve öğretmenlerin önerilerinin aksine yaz-boz tahtasına çevrilen ve inatla sürdürülen bir sürece dönüştürülmüştür. Bu konuda uluslararası kriterler bellidir. Yapılacak bir karşılaştırma genel durumu gözler önüne serecektir. ‘Türk Milli Eğitim Sistemi’ ilk günden bugüne değin militarist ve ötekileştirici/tek tipçi özünü hep korumuştur. Okullara kaydolan ve öğretimini sürdüren çocuklara/gençlere sistemin bir askeri ya da bekçisi gözüyle bakılmıştır.
Şu an ‘dindar nesil yetiştirme’ gibi bilimsel temeli olmayan, ülkeyi uçuruma sürükleyen bir amaçla şekillendirilmeye çalışılan ‘milli eğitim sistemi’, özünü korumaya özen göstererek bu kez asker/bekçi yerine imam/hatip yetiştirmeyi hedeflemiş durumdadır. 12 Eylül askeri faşist darbecilerinin yarım bıraktığı bu ‘kutsal görevi’ tamamlamak niyetindedirler. Hemen burnumuzun dibinde gelişen savaş ve savaşın acı sonuçları bile bu durumun gözden geçirilmesinde etken olmamaktadır.
‘Milli eğitim’ sisteminden geçenler hayatın gerçek yüzüyle karşılaştıklarında başarısız olmaya mahkumdurlar. Aldıkları ‘eğitim’ problem çözmeye, üretmeye ve hayatı anlamaya yönelik değildir çünkü. Hazır bilgi, kalıplar ve yalana dayalı ezberler öğretilen çocuklar ve gençlerimiz genellikle vasıfsız, ‘Ne iş olsa yaparım’ diye düşünen ama ciddi hiç bir işi yapamayan hazırcı/tüketici tiplere dönüştürülmektedir. En fazla genç nüfusa sahip olmakla övünen devletimiz gençlerini torna tezgahlarında telef etmeyi ‘milli’ bir politika diye yutturmaktadır hâlâ.
Birkaç iyi lise, birkaç iyi üniversite ve birkaç iyi bölüm/merkez olsun gerisi teferruat zihniyeti hayatımızı felç etmiş durumdadır. Bitkisel hayata giren ‘milli eğitim sistemi’ dindar nesil yetiştirme ‘projesiyle’ hayatımızı yeniden tasarlamaya soyunmuştur. Bunun bedeli bugün ve yarın çok ağır olacaktır elbette. Dini inançla eğitim ve bilimin düzlemlerini ayırmadığımız sürece toplumsal anlamda ağır bedeller ödemeye devam edeceğimiz açıktır.
Eğitim sitemimiz ve hayatımızı milli yalanlardan arındırarak işe başlayabiliriz örneğin. Temel bilimlerin eğitimin olmazsa olmazı olduğunu, felsefe grubunun hayatı anlamak için vazgeçilmez olduğunu düşünebiliriz. Anne ve babalar olarak oy kullanan seçmenleriz aynı zamanda. Çocuklarımızın ve gençlerimizin ‘milli eğitim’ denilen torna tezgahında telef edilmesine seyirci kalmamak elimizdedir. 2015 genel seçimlerinde bu yönde bir toplumsal irade sergilemek geleceğimizi kurtarmak açısından çok önemlidir bence. Savaşın gölgesinde eğitim/öğretim gibi önemli bir sorunu göz ardı edemeyiz.
- Nobel bilim ödülleri ışığında Türkiye'ye bakmak 20 Ekim 2016 00:29
- Kısacık ömürlere neler sığdırılırmış neler! (2) 06 Ekim 2016 00:07
- Kısacık ömürlere neler sığdırılırmış neler! 22 Eylül 2016 00:52
- Bu kaos ve kabus ortamında barış olası mı? 25 Ağustos 2016 00:32
- Kentlerimiz ve demokrasimiz 11 Ağustos 2016 01:00
- Darbe girişimi, normalleşme ve demokrasi 28 Temmuz 2016 00:51
- Su uyur, Milli Eğitim Bakanlığı uyumaz 14 Temmuz 2016 01:00
- Ne yazmalı ve ne yapmalı? 30 Haziran 2016 00:52
- Militarist ve gerici eğitimle nereye? 16 Haziran 2016 00:52
- Paranın padişahlığı ve güçlünün hukuku 02 Haziran 2016 01:00
- Bilim karşıtlığı, yozlaşma ve faşizm 19 Mayıs 2016 00:52
- Yüzleşemediğimiz için yozlaşıyoruz! 05 Mayıs 2016 01:00