29 Ağustos 2014 00:09

Seçim parodisi akreditasyon sopası

Seçim parodisi akreditasyon sopası

Fotoğraf: Envato

Paylaş

AKP’gillerin muhalif basına ayar verme saplantısı giderek daha patolojik bir hal almaya başladı. Bu hafta yapılan AKP olağanüstü kongresini 13 basın kuruluşunun izlemesi yasaklandı. Meslek terminolojisiyle söylersek, 13 muhalif medya kurumunun muhabirlerine akreditasyon verilmedi.
Bizim gazete Evrensel de dahil olmak üzere, BirGün, Cumhuriyet, Sözcü, Aydınlık, Halk TV, Ulusal Kanal, Bugün, Samanyolu News, Yeni Çağ, Kanal Türk, Zaman ve Cihan Haber Ajansı AKP kongresinin yapıldığı salona giriş izni alamadılar.
Bu 13 basın kuruluşunun muhabirleri kongre salonuna girebilselerdi ne kazanacaklardı? Başka bir deyişle, salona giremediler de ne kaybettiler? Aslında hiçbir şey. Ama gazetecilik adına çok şey... Şöyle ki: Olay, Recep Tayyip Erdoğan tarafından çoktan atanmış bir başbakanın (Davutoğlu) sanki tüm AKP delegeleri tarafından o gün seçiliyormuş gibi yapıldığı bir düzmece seçim komedisi. Zaten ortada tek aday var, seçime ne hacet? Salondakiler tek tek ellerini kaldırsa, “Kabul edenler? Etmeyenler?” dense çok daha çabuk bitirilecek bir iş. Ama daha görkemli ve bol nutuklu olabilmesi için şişir babam şişirilmiş. Bir sürü para harcanmış. AKP’giller bu tören parodileri konusunda iyice uzmanlaştı. Beyaz üstü azcık kırmızı karanfil, Zeki Müren platformu gibi uzatılmış sahneden halkı selamlama, el sıkma, dert dinleme filan... İlgilisi TV’lerden de canlı seyretti zaten. İşte yasaklı muhabirler girebilselerdi, bu “büyük” olayı içeriden izleme “şansını” elde edeceklerdi.
Gazetecilik dilinde bu tür basın toplantısı, kongre, kamuya açıklama gibi olaylara “rutin haber” denir. Olayın olacağı günler öncesinden bellidir. İçeriğin ne olacağı da az çok bilinir. Bütün büyük haber ajansları olayı izleyecektir ve detayları haber merkezlerine geçecektir. Ama yine de gazeteciliğin doğası o rutin haberi içeriden izlemektir, birinci elden tanıklık etmektir. Belki rutin haberden bir özel haber çıkacaktır. Belki toplantı sırasında muhabirlerden biri ilginç bir kulis yapacak ve diğer muhabirlerin görmediği bir şeyi habere dönüştürebilecektir. Böyle bir meslektir işte gazetecilik. Sürekli izlemek, sürekli dinlemek, her ortamda biteviye soru sormak...
Lakin ülkemizde özellikle askeri vesayet döneminde icat edilen bu “akreditasyon sopası” gazeteciye ayar vermek için araç haline gelmiş. Asker, solcu ve Kürt gazetecilerle İslamcı basına gıcıktı. İslamcı basının muhabirleri Genel Kurmay toplantılarına alınmazdı. Meclise akredite olamazlardı. Zaman, Yeni Şafak filan çok çekti zamanında bu akreditasyon meselesinden. Özgür Gündem, Evrensel zaten asker nezdinde gazeteden sayılmıyordu. Neymiş efendim, asker İslami basından hoşlanmıyormuş. Kürt basını da sadece genelkurmayın değil, gerillanın da görüşüne yer veriyormuş. E, normal gazetecilik her iki tarafı da dinlemek değil mi? İktidarı ele geçiren kendince gıcık olduğu yayın organının muhabirinin akreditasyonunu kaldırıyor. Nedeni basit: Çünkü bunu yapabilecek güçleri var.
Bugün bu akreditasyon meselesini aynı bir zamanlar askerin kanırttığı gibi AKP’giller kanırtıyorlar. Muhalif basının gazetecilik yapma özgürlüğünü, en doğal hakkı olan halk adına rutin bir olaya tanıklık etme haklarını gasbediyorlar. Eskiden İslamcı gazetecinin giremediği toplantılara şimdi bazı İslamcılar girebiliyor, bazıları giremiyor. Cemaatçilere misal, No Kongre! AKP’gillere YES Kongre! Solcularla Kürtler zaten her devrin yasaklısı. AKP’giller gazeteciye akreditasyon sopasını çok bilinçli bir cezalandırma, ötekileştirme, düşmanlaştırma insiyakıyla yapıyorlar. “Siz bizi eleştirirseniz, biz de sizi aramızda istemeyiz” diyorlar. Sanki gazeteci babasının hayrına izleyecek AKP kongresini?  
Akreditasyon, bütün dünyada resmi kurumları ve olayları izleyecek gazetecilere uygulanan şey. Dünya Kupası, Formula 1, güzellik yarışması, moda haftası, AB ve NATO kurumları, TBMM, sinema günleri veya bir siyasal parti kongresi, fark etmez. Her kayıtlı, bayi satışı olan basın kuruluşu olayı izleyecek muhabirlerin adını ilgili kurumun basın masasına iletir, onlar da gazetecilerin adına basılmış kimlik kartlarını kurumlarına yollar. Muhabir olayı izler, haberini yapar. Hemen hemen her basın kuruluşu aynı şeyleri yazar. Çok fark yaratan bir gazeteci varsa, “belki” özel haber çıkartır bu rutin olaydan.
Atla deve değil anlayacağınız. Başbakanın kim olacağını daha haftalar önceden bildiğimiz AKP kongresine akredite olsak ne olur, olmasak ne olur da diyebilirsiniz. Ama mesele o değil. Mesele AKP’gillerin basın kurumları arasında açıkça “dost-düşman” ayrımı yapması. Basının haber alma ve paylaşma özgürlüğüne çok açık bir şekilde darbe vurması. Halkın alıp okuduğu gazetelere, izlediği televizyon kanallarına resmi sansür uygulaması. Bu sistematik hale geldi AKP döneminde.
Ne yazık ki basınımızda mesleki dayanışma sıfır ve meslek ilkelerine yönelik saldırılar da AKP yandaşı medya çalışanlarının umurunda değil. Onlar kongre salonunda kulaklıkları takıp, maç spikeri edasıyla, sanki çok önemli bir olayı aktarıyormuş gibi yapadursun, yasaklı oldukları için o salona giremeyen gazeteciler ekranlarda müstehzi bakışlarla izliyor kendilerini. Keşke gazeteciler hep bir araya gelip bu sorunlu akreditasyon uygulamasına karşı çıksa. Keşke “Onlar yoksa biz de eksiğiz” diyebilseler. Keşke mesleklerine ve basın özgürlüğüne dayanışmayla sahip çıkabilseler. Zor şey istediğimin farkındayım, ama bu iktidar zorbalıklarından başka türlü kurtuluş yok; ya hep beraber, ya hiçbirimiz. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa