Evrensel için yeni bir dönem
Reklamları Kapat
30 Ağustos 2014

Osmanlı\'nın çöküşü devam ediyor

Bilindiği gibi Osmanlı’nın çöküşü, kitapların imparatorluğun en parlak devri olarak tanımladığı yükselme döneminde başlamıştır. Batı’nın sanayi ve teknoloji alanında ilerlemesine karşın, Osmanlı’nın derin uyku döneminden uyanırken, son dönemlere doğru salt şekilsel yönden Batı’yı taklit etmeye başlaması, çöküşü durduramadığı gibi yıkılışı da engelleyememiştir. Bölgesel ayaklanmalar yanında giderek artan dış borç imparatorluğa son darbeyi vurarak, Batılılar nezdinde “hasta adam” yaftasıyla paylaşım sofrasına çekilmiştir. Sonuç malum; Birinci Paylaşım Savaşı hezimeti, işgaller, Sevr ve Kurtuluş Savaşı sonrası topraklar, Batılıların fiili işgalinden kurtarılmış olduğu kadar, güney bataklığından da uzaklaştırılarak, Lozan’la noktalan durum. İşte bu “destan”ın yazılışını, düşünce özgürlüğünün timsali olması gereken üniversitelerin tüm bölümlerinde zorunlu ders olarak okutulması ne denli yersiz bir uygulama ise, Atatürk’e ve onun manevi şahsiyetinde ulusun yaratılmasında emeği geçmiş olan tüm değerlere saygı ve minnet ifadesi anlamında mutat günlerde mozolenin önünde “Sap gibi durmak” da o denli gerekli bir ritüeldir. Nitekim, tüm reddediş ve her olası durumda bir seyahat ya da sair bahanelerle “sap” olmaktan kaçınma debelenmelerine rağmen, bir gün gelir, bu kez “gerçek sap” olarak orada dikilmekten kaçınma olanaksız olur, çünkü tarih, sizleri o kahramanlar ve o ruhu taşıyan tüm insanların oluşturduğu toplum ve ruh üzerinde taşıyor. Reddedilemez gerçek budur!
Geçmişin her aşaması mutlak doğru olmayabilir, değildir de! Günümüzden çok farklı koşullarda oluşmuş olan geçmiş ve oluşum dönemleri, ulusların acısı ve tatlısı ile mazidir. Eğer bir sosyal çalkantıdan bir ulus yükselmişse, artık geçmişle didişmek değil, insan haklarına saygılı ve demokratik yöntemlerle ulusu daha ileriye, “Muasır medeniyet seviyesine ulaştırmaya” çalışmaktır kutsal görev. Geçmişe katkı yaparak, bazı hataları düzeltmek ne denli faziletli siyaset ise, bu konuda samimi olmadan, emperyalistlerin bölgesel hesapları doğrultusunda adım atmak da o denli etiksiz ve insan haklarına saygısız politik manipülasyondur.
AKP’nin yaptığı gibi, Atatürk’ü ve dönemini şimdilik fazla kurcalamadan, tüm geçmişi olumsuzlayarak sorgulamak günlük siyasetçinin işi de, haddi de değildir. Sadece politik şov ve toplumu zıtlaştırarak taban kazanma gayretinin ötesine geçmeyen böylesi çabalar ne topluma bir şey katar ne de bizzat siyasetçiye uygun bir yol haritası sunar. Bu tür tartışmalar yüksek lisans ve doktora düzeylerinde yapılır ve yapılmalıdır da. Tartışmaların sonuçları da bilimsel eserler halinde yayınlanır. Siyasetçilerin bu değerli bilgilerden ders almaları ve ona göre politika belirlemeye yönelmeleri toplum için yararlıdır. Fakat böylesi olumlu çizgiden çıkıp, kendi yarım bilgileri ile doğruyu yanlışla karıştırıp, kasıtlı olarak içine bolca kin ve nefret tohumu atarak topluma meze yapılması ne ahlakla bağdaşır, ne de basiretli siyasetle!
AKP’nin “dava”sı, günahları ve sevapları ile son doksan yılı silerek, cumhuriyetin emanet edildiği gençliği “kindar ve dindar ara eleman” olarak yetiştirip, günümüzün sanayi ötesi aşamaya geçmiş olan dünyası ile bütünleşmeye yöneltmektir. Bu süreçte Batılılar yine “hasta adam”ı paylaşacaklardır. Bir farkla ki, geçmişin paylaşım modeli fiili olduğundan anlaşılır olduğu halde, günümüzdeki paylaşım ekonomik olduğundan fark edilmemektedir. İşte, ne hazindir ki, iktidar bu fark edilmemişliğin üzerinde işgalini sürdürebilmektedir.

Evrensel'i Takip Et