Akdoğan’ın ‘süreç’te Rojava hassasiyeti
Davutoğlu Hükümetinde ‘müzakereden sorumlu’ başbakan yardımcılığına Beşir Atalay yerine Yalçın Akdoğan’ın getirilmesinin ‘çözüm süreci’ne nasıl bir etki yapacağı tartışılıyor. Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde ‘siyasi başdanışmanı’ olan Akdoğan’ın hükümetin/devletin ‘çözüm süreci’ne dair politikalarının belirlenmesinde önemli bir rolü olduğu açıktır. Dolayısıyla Atalay’ın ‘güvercin’ ve yerine getirilen Akdoğan’ın ‘şahin’ olmasından kaynaklı bir politika değişikliği beklenmemelidir. Ancak söylediğimizden sürece dair politikaları belirleyen isimlerden biri olan Akdoğan’ın, artık aynı zamanda ‘müzakereci’ olmasının süreç üzerinde hiçbir etkisi olmayacağı sonucu da çıkartılmamalıdır. Çünkü Akdoğan’ın ‘müzakereden sorumlu’ başbakan yardımcısı olması, her şeyden önce ‘çözüm süreci’nin yeni dönemde başbakanlıktan cumhurbaşkanlığına geçen Erdoğan’a doğrudan bağlanması -daha doğrusu Erdoğan’a bağlı olmaya devam etmesi- anlamını taşımaktadır.
‘Çözüm süreci’ne dair Atalay ve Akdoğan arasında bir farktan söz edilecekse, bu Akdoğan’ın Star gazetesinde ve Yasin Doğan takma adıyla Yeni Şafak’ta yazdığı yazılarla sürece dair düşüncelerini açıkça ortaya koymuş/koyuyor olmasıdır. Akdoğan’ın yazılarına bakıldığında sürecin başından bu yana en büyük hassasiyetinin Rojava’daki PYD varlığı ve PYD öncülünde kurulan yönetimler olduğu görülecektir. Akdoğan’ın bu konuda yazdıklarından birkaç hatırlatma yapmak gerekirse;
Yeni Şafak’ta Yasin Doğan takma adıyla yazdığı yazıda Kürtlerin 19 Temmuz 2012’de Rojava’da PYD öncülüğünde yönetimi ele almasından birkaç gün sonra rahatsızlığını; “Düne kadar Suriye’de en fazla zulmü gören bazı Kürt grupları bugün Esad’la menfaat paylaşımına gitmekten kaçınmıyor” sözleriyle dile getirmişti. ( 25 Temmuz tarihli yazı)
Bunlar da Star gazetesinde kendi adıyla yazdığı yazılardan…
“PYD’nin Suriye’de girişeceği bir macera daha büyük sorunlara sebep olabilir. Şu günlerde demokratik özerklik ilan edeceği iddia edilen PYD ateşle oynamamalıdır.” (19 Temmuz 2013)
“PYD’nin Suriye’de yaşanan kaosu fırsat bilerek yakın zamanda bir statü elde edeceği tahayyülü, Türkiye’deki demokratik reformları küçümseyen bir tatminsizlik ve şımarıklık üretiyor.” (20 Ağustos 2013)
“PYD sadece Türkiye’ye karşı hasmane bir tavır içinde değil, oradaki Kürt gruplar üzerinde tasallut kurduğu gibi KDP’ye karşı da düşmanca bir tutum sergiliyor.” (26 Ekim 2013)
“Ziyarete destek veren BDP’liler (Erdoğan ve Barzani’nin 16 Kasım’daki Diyarbakır ziyareti) Suriye meselesiyle Türkiye’deki meseleyi ayrı zeminlerde tutarak daha rasyonel bir tutum takınmışlar ve çözüm sürecini diğer yaşananlara kurban etmemek gerektiği algısını güçlendirmişlerdir.” (18 Kasım 2013)
“Rojava devrimi diye yutturulan hadiseyi sadece Türkiye’nin eleştirmediği Irak ve Barzani’nin de eleştirdiği görülmüştür.” (22 Kasım 2013)
Peki, Akdoğan Rojava devriminden neden bu kadar rahatsız?
Çünkü Rojava’da PYD öncülüğünde kurulan özerk yönetimler (kantonlar) AKP’nin çözüm sürecinde Kürt hareketine ‘statüsüz’ çözüm dayatabilme koşullarını önemli oranda ortadan kaldırmaktadır. Akdoğan’ın rahatsızlığının ve Rojava’ya yönelik saldırgan bir dil kullanmasının nedenini burada aramak gerekiyor. Zaten bu nedenle yazılarında “PYD’nin Suriye’de yaşanan kaosu fırsat bilerek yakın zamanda bir statü elde edeceği tahayyülü”nün Türkiye’deki demokratik reformları küçümseyen bir tatminsizlik ve şımarıklık” yarattığını söylemekte ve “Suriye meselesiyle Türkiye’deki meseleyi ayrı zeminlerde tutarak daha rasyonel bir tutum” takınılması gerektiğini savunmaktadır. Görüldüğü gibi Akdoğan, Rojava ile ‘çözüm süreci’nin iç içe geçmesinden oldukça rahatsız görünmekte ve Rojava’daki durumun ‘çözüm süreci’nde Kürt hareketinde “tatminsizlik ve şımarıklık” yarattığını düşünmektedir. Burada söylenenler AKP’nin Rojava’da PYD’ye karşı IŞİD ve el Nusra gibi el Kaideci örgütlere neden destek verdiğini de açıklamaktadır.
Akdoğan’ın sürece dair ‘kişisel’ bir etkisi olacaksa, bu herhalde legal Kürt siyasetinin en önemli ismi olan Selahattin Demirtaş’tan duyduğu hoşnutsuzluk olacaktır. Akdoğan’ın, Demirtaş’ın AKP’ye yönelik eleştirel söylemlerinden oldukça rahatsız olduğu ve onun Öcalan ile görüşen heyetten çıkartılmasında önemli bir etkisinin bulunduğu biliniyor.
Söylenenler üzerinden Akdoğan’ın sürece etkisini tek cümle ile özetlemek gerekirse; Akdoğan’ın “müzakereci” Başbakan Yardımcısı olması, bugün Rojava’ya yaklaşımda kendini gösteren AKP’nin çözümü ile Kürt hareketinin çözümü arasındaki mesafenin anlaşılmasını kolaylaştıracaktır.
Evrensel'i Takip Et