05 Eylül 2014 00:27

Bir, İmam, Hatip: Paşa mı Padişah mı daha iyi?

Bir, İmam, Hatip: Paşa mı Padişah mı daha iyi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Eski cumhuriyet Çankaya ile özdeşti, yenisi çiftliğe mi taşınıyor; bir başka deyişle cumhuriyet başbakanlık düzeyine, padişahlık başkanlık düzeyine mi çıkıyor? Güçler ayrımı Yargıtayın itibarsızlaştırılması, Diyanetin itibarlaştırılması ile kaldırılıyor mu? Her şey imama mı bağlanıyor?

İttihat Terakki Fırkası ile birlikte cumhuriyetin daha çok askeri bürokratik otoriteryenizme yakın düştüğü, daha güncel nitelemeyle bir vesayet rejimi olduğu ifade edilirdi. Osmanlı ise patrimonyal (Padişahın aynı zamanda kutsal-halife olduğu) bir sultanlıktı. Daha iyi olanları bir yana bırakırsak, bunlardan hangisi daha iyi? 

Siyasal rejimler sınıflanırken yaygın ölçütlerden biri çoğulculuk düzeyidir. Despotik rejimler, krallıklar, diktatörlükler “bire” dayanır, modern formunu oluşturan totalitarizmde liderlik ve birlik esastır, lider ne derse odur, hiçbir çoğulculuğa yer yoktur. Otoriter rejimler totaliter rejimlerden sınırlı çoğulculuğu ile ayrılır, bazı farklılıklara müsamaha gösterilir. Demokrasi ise hak ve özgürlükleri zedelemeyecek şekilde her tür çoğulculuğu barındıran rejimlerdir. 

Osmanlı despotizmin ötesinde “kuralsız despotizm” sayılıyordu, cumhuriyet ise otoriter bir rejim olarak eleştirildi. Erdoğan ve Davutoğlu çifti ile birlikte eski soruna yeniden dönmek durumundayız: Şeriat/halifelik (kuralsız despotizm) mi daha ehveni şer, yoksa askeri veya bürokratik otoriteryenizm mi? Hangisi daha geri veya ileri? 

Sorunu daha genelleştirirsek rejim tipleri ile bilim, felsefe, uygarlık arasında bir ilişki kurulabilir mi?

Hegel, Tarih Felsefesi’nde (çev. A. Yardımlı) özgürlük bilincini tinin (aklın, düşünme ve bilmenin) özü olarak görüyor ve özgürlük bilincinin gelişimini felsefenin oluşum ve gelişimi olarak ele alıyor. Hegel’e göre felsefe, tinin bu özgürlüğe dayalı etkinliğidir; tinin öz bilincine varması ve kendini gerçekleştirmesidir. Tinin farkındalığı, daha doğrusu “özgürlük öz bilinci”, önce “Birin özgürlüğü” (Doğulular), sonra “Bazılarının özgürlüğü” (Antik Yunan-Roma), en sonunda genel olarak “İnsanın özgürlüğü” şeklinde gelişmiştir. 

Hegel’e göre doğulular henüz tinin ya da genel olarak İnsanın kendinde özgür olduğunu bilmezler; bunu bilmedikleri için de özgür değildirler; yalnızca Birin özgür olduğunu bilirler; ama tam bu nedenle böyle özgürlük yalnızca bir özenç/eğim, yabanıllık, tutkunun körlüğüdür; ya da onun bir uysallığı, evcilliğidir ki, salt bir doğa yönelimi ya da özenç/eğim olarak kalır. Bu Bir bu yüzden salt bir Despottur, özgür bir insan değil. Özgürlük bilinci, ilkin Yunanlılarda doğmuştur ve bu yüzden onlar özgürdüler; ama, tıpkı Romalılar gibi, yalnızca Kimilerinin (bazılarının) özgür olduğunu biliyorlardı, genel olarak İnsanın değil. Platon ve Aristoteles bile bunu bilmiyordu. Bu yüzden Yunanlıların yalnızca köleleri olmakla kalmadı, yaşamları ve özgürlüklerinin sürmesi onlara bağımlı olmakla kalmadı, aynı zamanda hem özgürlüklerinin kendisi bir yandan olumsuz, geçici ve sınırlı bir çiçek, hem de insani olanın, insanca olanın katı bir köleliği idi. Önce Germanik uluslar Hıristiyanlıkta İnsan olarak İnsanın özgür olduğunun, Tinin özgürlüğünün onun en asıl doğasını oluşturduğunun bilincine ulaştılar; bu bilinç ilk olarak dinde doğdu; ama bu ilkenin dünyasal varlığa da aktarılması daha öte bir sorundu ki, çözümü ve uygulaması kültürün ağır ve uzun bir emeğini gerektirdi. Kölelik hemen ortadan kalkmadı. 

İlkenin dünyaya uygulanması tarihi oluşturur. “Dünya Tarihi Özgürlük bilincinde ilerlemedir - bu ilerleme ki, görevi onu zorunluluğu içinde bilmedir.” “Dünyanın son ereği olarak Tinin Özgürlüğü üzerine bilincini ve tam olarak bu yolla genel anlamda Özgürlüğünün edimselliği”, “Özgürlük kendi için kendisinin yerine getirdiği Erek ve Tinin biricik Ereğidir.”

Her şeyin İsa’da/Peygamberde somutlaştığı bir bilinç de kendi öz bilincine varamıyor, Doğulular ile aynı seviyede kalıyor, hatta sonraları Hitler’e altlık oluşturuyor.

Özgürlük tinin biricik ereği olabilecek mi? İlla da bir liderde/sultada mı somutlaşacak? Anadolu toprakları aklını hep bir başkasına mı bağlayacak, yoksa aklını başına devşirip bir kişilik sergileyecek, felsefe yapabilecek mi?

1 Eylül 1939. Aşıldı mı? Barış Gününüz kutlu olsun.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa