IŞİD diplomasisi ve siyasi çözüm
Fotoğraf: Envato
IŞİD’le mücadeleye yönelik bölgesel ve küresel diplomasi son hızla sürüyor. Ağustosun son haftası Körfez ülkelerinin arasındaki trafiğin canlanmasına tanık oldu. Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin oluşturduğu ortak komite 22 Ağustos’ta Katar’ın Kasım 2013 tarihli Riyad Anlaşması’na uyup uymadığını ele aldı. Kuveyt Emiri Sabah el-Ahmed’in arabuluculuğuyla Suudi Kralı Abdullah bin Abdülaziz es-Suud ile Katar Emiri Şeyh Tamim Bin Hamad Es-Sani arasında imzalanan bu anlaşmanın temelinde Katar’ın bölgedeki Müslüman Kardeşler’e verdiği desteğe ve Doha merkezli yayın organı el Cezire’nin diğer Körfez ülkelerine ilişkin eleştirilerine son vermesi yatıyor. 24 Ağustos’ta Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri dışişleri bakanları Katar’la aralarındaki gerginliği tartışmak üzere Cidde’de toplandılar. Aynı gün aynı şehirde Suriye’nin Dostları Grubu’nun Arap üyeleri Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün ve Mısır dışişleri bakanları bir araya geldiler ve Arap ülkelerinin güvenlik ve istikrarı için IŞİD’le mücadelenin gerekliliğini vurguladılar. 30 Ağustos’ta Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) toplantısında dışişleri bakanları tekrar Cidde’de toplandılar. Bütün bu diplomasiden ise somut bir siyasi çözüm çıkmış değil. Taraflar henüz aralarındaki sorunların çözümü ve IŞİD’le mücadele konusunda niyet beyanından öteye gidemedi.
Bu durum İran’a kendisine karşı bir ittifak olarak kurulan KİK üyelerinin aralarındaki gerginlikten yararlanıp özellikle Suudi Arabistan’la ilişkileri yumuşatabilmek için bir fırsat sunuyor. Nitekim 25 Ağustos’ta İran’ın Arap Ülkeleri ve Afrika’yla ilişkilerinden sorumlu Dışişleri Müsteşarı Hüseyin Emir Abdullahyan Suudi Arabistan’ı ziyaret etti ve Suudi Dışişleri Bakanı Suud el-Faysal’la ikili ilişkileri ve bölgesel sorunları görüştü. Geçen mayıs ayında Suudi Arabistan’ın davet ettiği İran Dışişleri Bakanı Zarif ise henüz icabet etmedi. Ancak İran’ın ABD ve P5+1 grubuyla yürüttüğü diplomasiye paralel olarak Suudi Arabistan’la da ilişkileri iyileştirmeye çalıştığı muhakkak. Bölgesel rekabetin daha da şiddetlenmesi, her şeye rağmen Irak ve Suriye’ye askeri olarak müdahaleye isteksiz her iki ülkeyi de fazlasıyla yıpratmış durumda. Birbirleriyle savaşmadan yürüttükleri “vekalet savaşı” kendi güvenliklerini tehdit eden IŞİD olgusunu ortaya çıkardığı noktada iki devletin de diplomatik bir çözüme yönelmeleri akılcı.
Ne var ki bütün aktörler için akılcı olmasına rağmen iş birliğinin sağlanamadığı durumlar uluslararası ilişkiler açısından hiç yabancı değil. “Ortak eylem başarısızlığı” adı verilen bu durumlarda her aktör ortak eylem tarafından sağlanacak ortak faydayı bedavaya getirerek eylem için gerekli maliyetten kaçınmaya çalışır. IŞİD bütün bölge ülkeleri açısından bir tehdit oluşturduğundan, ortadan kaldırılması ortak bir faydayı ifade etmektedir. Ancak IŞİD’in ortadan kalkması sadece ortadan kaldıran devlet veya devletler ittifakının değil bütün bölge devletlerinin yararına olacaktır. Dolayısıyla her devlet bu işin maliyetine en az katkıda bulunup, bu ortak faydadan yararlanmaya çalışacaktır. Bu nedenle giderek derinleşen bölgesel krize rağmen henüz hiçbir bölge ülkesi niyet beyanının ötesinde ciddi bir pozisyon değişikliğine gitmemiştir. Bunun için ya hesapları değiştirecek güçte yeni bir bölgesel olay ya da bölge dışından bir güç uygulanması gerekmektedir.
Uluslararası sistem açısından ele alındığında ABD hegemonyasının işlevi tam da bu noktada ortaya çıkmaktadır. ABD, geçen ay boyunca karada Kürt güçlerinin harekatıyla eş güdüm içerisinde düzenlediği 145’e yakın hava saldırısı ve Bağdat hükümetindeki değişikliklerle Irak’ta IŞİD’in ilerlemesini kontrol altına aldı. Ancak Suriye’de IŞİD varlığını sürdürdükçe Irak’ta istikrar sağlamak mümkün olmadığından Suriye’ye askeri bir operasyon kaçınılmaz görünüyor. Galler’in Cardiff kentindeki NATO zirvesinde Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry IŞİD’e karşı ABD, Britanya, Fransa, Almanya, Kanada, Avustralya, Türkiye, İtalya, Polonya ve Danimarka’dan oluşan askeri bir koalisyonun kurulacağını açıkladı. New York Times’ın haberine göre Amerikan askeri planları en az 36 ay sürecek, yani Obama’nın görev süresini aşacak, bir operasyonu zorunlu görüyor. Böylece karaya asker çıkarmadan ABD’nin yürüttüğü en uzun hava operasyonu olacak. (7 Eylül 2014) Çarşamba günü Obama bir Ulusa Sesleniş konuşmasıyla Amerikan kamuoyunu operasyonun gerekliliğine ikna etmeye çalışacak.
Bu koalisyon oluşturulduğuna ve operasyon planları tamamlandığına göre çok yakında ABD’nin bölge devletlerini eyleme zorlayacağını öngörmek zor değil. Guardian gazetesinin haberine göre ABD 22 Eylül’deki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısına kadar olabildiğince fazla sayıda Ortadoğu ülkesini – İran dahil - bu koalisyona katmaya çalışacak. (6 Eylül 2014) Ancak Irak’taki gibi esas sorun siyasi ve Suriye’de siyasi bir çözüm belirmeden askeri operasyonun başarıya ulaşması mümkün değil. Askeri stratejinin klasik düşünürü Carl von Clausewitz “Savaş siyasetin başka araçlarla devamıdır” demişti. Şimdi bölge ülkeleri araç ve siyasi hedef değiştirmek zorundalar.
- Türkiye-Suriye ilişkisi 18 Aralık 2024 04:58
- Ortadoğu’da yeni döneme girerken vaziyet 11 Aralık 2024 04:32
- Lindner’in komplosu ve Almanya’da seçimler 27 Kasım 2024 04:40
- Trump'ın zaferi: Enflasyon algısı ve 2008 sonrası aile şirketleri 13 Kasım 2024 04:08
- ABD’de seçimler ve yeni saflaşma 06 Kasım 2024 04:51
- Yeni Yeşil Düzen’in sergüzeşti 30 Ekim 2024 04:35
- Tırmandırarak gerilimi azaltmak 02 Ekim 2024 04:16
- AfD’li sınıf fraksiyonları ve aile/cinsiyet politikaları 11 Eylül 2024 05:03
- Saksonya ve Thüringen'de seçimler 04 Eylül 2024 04:30
- AfD'nin aile politikası 28 Ağustos 2024 04:15
- Thüringen'de nüfus, aile ve siyasi eklemlenme 21 Ağustos 2024 04:39
- Taşra ve siyasi kültür: Doğu Almanya'da seçimlere doğru 14 Ağustos 2024 04:22