10 Eylül 2014

AKP, kapitalizmin şehitliğinin mezar kazıcısı

DİĞER YAZILARI
YAZI ARŞİVİ

Aslında şu ‘alkış’ hadisesini ele alacaktım.
Selahattin Demirtaş’ın, RT Erdoğan’ı  ayakta alkışlama meselesini...
HDP ile işte bu yüzden olmaz, diyecektim.
Araya ‘cinayet’ girdi.
Kısmetse daha sonra...
Hem bu arada dersime çalışır, açığımı kapatırım.
Demirtaş “AKP alkışlanarak bitirilir, bunu anlamıyorlar”  (Radikal, 2 Eylül 2014) siteminde bulunmuş ya...
Ben de onlardanım: Anlayamamıştım, alkışın bitirici gücünü...
Araştırır, enine boyuna düşünürüm... Bilenlere danışırım, bu nasıl olacak, diye...
Bu arada tabii bi’kulağım da dağdakilerde olacak...
Bakalım oralarda “alkış” talimi nasıl gidiyor...
Onlar da Demirtaş gibi milli iradeye saygı icabı ‘savaşma, alkışla’ moodunda mı?
“Vaktiyle neden milli iradeye karşı silahlı mücadele verdik” dövünmesi, özeleştiriye ne vakit dönüşecek?
Söz. Öğrenirsem, neticeyi yazacağım.

ŞEHİT İLAN ETMENİN HİKMETİ
Şimdi işçi cinayetlerindeki son halkaya değinmek istiyorum...
Daha doğrusu taze atanmış Başbakanın açıklamasını deşme niyetindeyim.
Maiyet medyasının, “Filozof Başbakan” lansmanının etkisin de mi kaldım, şüphesindeyim... Ama...
Davutoğlu’nun şu “şehit” ilanı dikkatimi çekti...
Bana öyle geliyor ki, Davutoğlu’nun öldürülen 10 işçiyi “şehit” ilan etmesi boşuna değil.
Daha doğrusu sadece hamaset edebiyatı yapmadı.
‘Dönemin ruhu’na uygun yakıştırmaydı, bu.

SEÇENEKLER AZALIYOR

Şöyle anlatayım:
İktidarın kutuplaştırma stratejisi üzerinde inşa etmeye çalıştığı Tayyiban rejimi, son seçimle yeni merhaleye ulaşmış gibi.
Seçenekler giderek eleniyor. Bi’nevi sadeleştirme...
İki ana kümede toplanılacağımızın alametleri çoğalıyor:  Ya bizdensin, ya hain...
Misal. Maiyet medyası haber verdi: ‘Çarşı’cı 35 kişi darbe suçundan müebbetle yargılanacak (8 Eylül 2014)
Yani...
 Ya darbecisin, ya iktidardan/milletin bekasından yana...
İktidardan yana olma ile ulusal çıkar arasındaki farkın silikleştiği, bir ve aynı şey olarak algılanacağı sürece doğru ittiriliyoruz...
Sonunda ise lider/ Reis ile ulusal çıkar aynı manada telakki edilir hale gelecek... Tüm faşizmlerde ve faşistleştirme tecrübelerinde olduğu gibi...

SABAH, DEVLET ADINA UYARIYOR
AKP ile ulusal çıkar örtüştürülmesi, kanırtılmasının misalleri ile her gün karşılaşıyoruz...
Maiyet medyasının Sabahı’ndan misal vereyim.
Rasim O. Kütahyalı adlı eleman şöyle yazabilmiş:
“Sabah olarak ısrarla Hürriyet’in ve Aydın Doğan’ın Türkiye Cumhuriyeti’ne topyekün düşman bir çizgiye savrulma tehlikesi içinde olduğunu söyledik. Bu uyarılar Sabah-Hürriyet rekabetinin bir parçası değildi. Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm kurumlarının Doğan’a yönelik ortak bir deklarasyonunun yansımasıydı.” (gazeteciler.com, 6 Eylül 2014)
Sabah, Devlet’in tüm kurumları adına Hürriyet’i ve patronunu uyarabiliyor... Muş.
Bunun yazan elemanı artık alenen RTE’nin bi’nevi kuryeliği yaptığı biliniyor.
“...topyekün düşman çizgiye savrulma tehlikesi”ni aşanlar elbette hain olacak... Oldu da:
BirGün gazetesi, malûm ‘Torun’ cinayeti üzerine hafta başı şu manşetle çıkar:  
 ‘Batsın rantınız, batsın ‘Yeni Türkiye’niz!’ (8 Eylül 2014)
İslamcı TV kanallarının yorumcusu olarak da hatırlarsınız Fatih Tezcan’ı...
Bu eleman da BirGün’ü anında, “Türkiye düşmanı” ilan etmiş...
Dedim ya...Misaller çoğaltılabilir... Eminim ki sizde bunları okurken, rastladıklarınızı hatırlıyorsunuz...

HAİNLER VE VATANSEVERLER
Hülasası şu:
Açıkça ilan edilen ‘Kurucu iktidar’ olma hali, ontolojik olarak istisnai/olağanüstü hal imasında bulunur.
Topluma yayılma tehlike ve potansiyeli de taşıyan ‘siyasi iç savaş’ vaziyeti bunun işareti.
Böyle zamanlarda ‘farklı’nın hareket kabiliyeti azalarak yok olur...
Bi’nevi iç ve dış düşmanlara karşı sürekli savaş hali vardır...
Ki bu da hain ve vatansever arasındaki kavgaya tekabül eder...
Kavga ya da savaş... Varolma, yeniden kurulma...
Önünü kesmek istemeyen iç-dış düşmana karşı kıyasıya mücadele...
Normali yeniden tarif etme iktidarının mücadelesi her alanda cereyan eder...
Salt siyasette değil, medyada, ekonomide...
Bu da direkman her cephede düşmana karşı sürdürülen ‘kurtuluş savaşı’ dır...
Kutsal savaşta kaybedilen her can ise elbette “şehit”tir...
‘Yeni Türkiye’nin Osmanlı-Selçuklu ruhu üzerinde yeniden ihtişamlı kuruluşunda ekonomik hamle içindeki her fert de haliyle birer mücahittir...
Ölenler de ‘şehit’...

BETONSAL ADALET SAĞOLSUN!
Davutoğlu’nun Mecideyköy’deki şantiye cinayetinde katledilen 10 işçiyi şehit ilan etmesi bu perspektifin ürünü gibi geliyor...   
Taze Başbakan, kapitalist neoliberal sömürünün cinayetlerle sonuçlanan “kaza”sını, ulusal yeniden kuruluş mücadelesinin devamı/mecrası olarak görüyor... Meşrulaştırıyor.
Ve demek istiyor ki:
Vatan uğruna şehit düşmek acı da olsa “şerefle” kabullenilmesi gereken mertebe olduğuna göre...
Ekonomimizi sırtlayan betonsal kalkınma savaşında kazaya gidip can vermek de acı ama “şerefle” sineye çekilmesi gereken ulvi durum...
Kanaatim doğru ise... Davutoğlu’ya göre inşaat savaşımızda, son beş yılda 1754 şehit verdik...
940 kişiyi de gazi olarak kaydettik...
Bu “şehitlik” şerefi nail olma her sahada neden yoksul halk çocuklarının payına düştüğü sorusunun cevabı mı?
Adalet ve kalkınma...


Satır altından notlar...

E-DEVLETİN ŞİFRESİ
Apartmana, eve, evdeki cihazlara girmek için şifre.
İş yerinin kapısını açmak, departmanlar arasında dolaşmak için şifre...
Telefonda, televizyonda, ATM’de, arabada, kasada, kasabada...
Elimizin, gözümüzün değdiği hemen her yerde şifre....
Güvendeyiz... Güvendeler:
Modern hayatın şifreli hücreleriyle sarıp sarmalanmışız...
‘İnsan sahip olduğu şifre kadar...’ noktasındayız...
Sosyal, sınıfsal aidiyet analizlerinde yeni parametre olarak bile kullanılabilir şifre...
Belki de... Bilemem.
Ama şunu biliyorum: 
Bütün bu şifre külçesini akılda taşımak dahi zorlaştı...
Şifre deposu oluşturup, onun şifresini ezberlemek çözüm olabilir mi?
Neyse herkesin şifresi kendine...
“En yakınınıza dahi vermeyin...” tembihi kulaklarımıza küpe olmuşken...  
Tek istisna, galiba ‘e-devlet’in şifresinin daha görünür hale gelmesi:
RT E(rdoğan)- Devleti...
Yanılıyor muyum?

IŞİD’SEL ENGELLİ...
“NATO’nun, IŞİD’e karşı 10 ülkenin yer alacağı ‘çekirdek koalisyon’ oluşturma planı Türkiye’yi zorda bıraktı. Reuters haber ajansı ‘IŞİD’in elindeki 49 rehine nedeniyle Türkiye’nin koalisyonda sessiz bir rol oynaması bekleniyor’ diye yazdı.” (7 Eylül 2014)
“Konsolosluk baskınından önce iki defa tahliye talebinde bulundum reddettiler. Şaşırdım.” (Neçirvan Barzani, 8 Eylül 2014, Milliyet)
“IŞİD’in Musul Türk Başkonsolosluğunu basıp, Başkonsolos dahil binadaki herkesi rehin aldığı saldırıdan yaklaşık 20 saat önce Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Twitter’dan mesaj atarak, ‘Musul Başkonsolosluğunda her türlü önlemi aldık’ açıklamasını yaptı.” (11 Haziran 2014)
“Sanki Musul konsolosluğumuzdaki insanları İŞİD’e bilerek teslim ettiler. Aksini zor ispatlarlar. Elde İŞİD’in başarıları ve ilerlemesine ilişkin bu denli istihbarat olacak, konsolosluğun seni tehlikeden haberdar edecek ve sen bırakın devlet memurlarını, 2 yaşındaki bebekleri bile boşaltmayacaksın? Bunu kimseye anlatamazsın! Sanki birileri AKP’yi İŞİD’e karşı askeri hareket içine sokmak isteyecekti ve hükümet de kendi diplomatlarını İŞİD’e rehin bırakarak bunun önünü kesti.” (Taner Akçam, 19 Ağustos 2014, Zaman)
Kafi mi?

BEŞİKTAŞ’TA GREVCİ İŞÇİLERE SALDIRAN O TOSUNCUKLAR KİMİN?

Geçen pazar akşamı...
Sofra hazırlıyorum... Göz ucuyla da haberleri izliyorum. Kulağıma çalındı:
CHP’li Beşiktaş Belediye Başkanı, grevci BELTAŞ işçilerinin Barış Parkı’nı bilerek kirlettiğine dair kamera kaydı olduğunu açıkladı..  (Kanal D, 7 Eylül 2014)
Meydan okuyor:
Sahte olduğunu iddia eden varsa, kanıtlasın, istifa ederim...
Ala... da...
Sosyal demokrat tandanslı parti başkanının, işçilerin grevine düşmanca tavrını...
AKP belediyecilik karşısında böyle mi model oluşturulacağı faslını geçiyorum...
Aynı haberde yer alan... Grevcilere saldıran “kimliği belirsiz kişiler” kim ola?
Beşiktaş Belediye Başkanı önce bu şaibeden kendini temize çıkarmalı...
Aksi taktirde istifa etmeli... Derhal!
Bu ayıba ortak olmak istemiyorsa CHP yönetimi, kolları sıvamalı... Hemen şimdi! 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et