Basında işten çıkarmaların dayanılmaz hoyratlığı
Fotoğraf: Envato
Türkiye basını uzun zamandır çeşitli bahanelerle işçi kıyımına gidiyor. Medya patronları ya “şirketi küçülüyoruz” söylemine sığınıyorlar, ya “ekonomik kriz nedeniyle tensikat yaptık” deniyor, ya da Gezi sürecinde olduğu gibi “yukarıdan gelen direktifle” çok sayıda muhalif gazetecinin işine son veriliyor.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti geçmişte basın çalışanlarının topluca işten çıkarılmaları üzerine yaptığı bir açıklamada olayın ekonomik boyutunu doğru izah etmişti: “Hesapsız yatırımların işyerlerine yüklediği maliyetin, kriz gerekçe gösterilerek çalışanların sırtından karşılanmaya kalkışılması, kamuoyunun da dikkatinden kaçmamakta.”
Patronlar hesapsız ve yanlış yatırım yapıyor, cezasını çalışanlar ödüyor.
Patronlar hükümetten ihale alacak, devlet kurumlarından reklam alacak diye medya izleyicisinin sevdiği, güvendiği muhalif yazar-çizer işinden ediliyor.
Toplu işten çıkarmalar yasal olmadığı halde, basındaki kıyım Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın umurunda bile değil.
Yukarıdan gelen emirle veya “aman riske girmeyelim” denilerek işine son verilen muhabir ve yazarların işten çıkarılması artık vakayı adiyeden oldu.
Ama bir de edep var… Usul var… Yasal kısıtlar var. Basın patronları ve yöneticiler işte bu noktada su koyuveriyorlar.
Basın patronlarının gazetecilerin işine son verme şekli hayli nezaketsiz, bir o kadar da hoyrat ve sorumsuzca.
Bir sabah çalıştığınız medya kurumunun insan kaynakları departmanından bir telefon alıyorsunuz, “Artık işinize son verdik, haberiniz olsun” diyorlar ve o kurumla bağınız kopartılıyor. Bu kadar. Sadece o kurumla değil, yıllardır sizi severek okuyan/izleyen medya tüketicisiyle de ilişkiniz aniden sonlandırılıyor. Bir açıklama yok. Bir veda yok. Nezaket içeren bir iki kelam yok. O güne kadar yapılanlar için teşekkürü filan geçiyorum zaten.
Bunun en son örneği Habertürk TV’deki işine son verilen deneyimli gazeteci Zafer Arapkirli. Uzun süredir yapmakta olduğu programı bir günde, gerekçe gösterilmeden sonlandırılan Arapkirli, “Neden işten çıkarıldığımı sormadım bile,” demiş. Kanımca sormalıydı. Sebepsiz işten çıkarmak iş yasasına aykırı, bunu normalleştirmek ve nedenini sorgulamamak da diğer çalışanlar için kötü örnek.
Bir süre önce gazeteci Mustafa Sönmez’in Sözcü gazetesindeki köşe yazıları da “nedensiz” kesildi. “Sözde” demokrat Sözcü yöneticileri bir yandan “muhalif kalemler bizde güvende” söylemini yayarken…Hürriyet’ten kovulan Yılmaz Özdil’e “bize gel, bak bizde kimse kovulmuyor” derken…İsteye dileye köşe verdikleri Sönmez’in yazılarına aniden -ve pek tabii ki gerekçesiz olarak-son verdiler. Ama neyse ki Sönmez bu sakil durumu olduğu gibi kabullenmiyor. Soruyor, cevap istiyor, işten çıkarılmasının gerekçesini merak ediyor. Zaten gerekçeyi bilmek onun yasal hakkı.
Mustafa Sönmez’in köşe yazılarına son verilmesinde merak edilen birkaç nokta var:
- Mustafa Sönmez, özellikle Kürt meselesi ve barış süreci konusundaki yazılarıyla klasik ulusalcı Sözcü yazarlarından farklı bir tablo çiziyordu. Acaba bu nedenle mi gazetede istenmedi?
- Sönmez, yazılarına son verilmesinde Recep Tayyip Erdoğan’ın baskısı olup olmadığını merak ediyor. 9 Eylül tarihli bir sosyal medya girdisinde RTE’nin Sözcü’de yazmış olduğu “Rant” başlıklı yazısına dava açtığını anlatıyor. Davaya ilişkin bilgi, Sönmez’e gazeteden uzaklaştırılmasından sonra ulaşmış. “Rant” başlıklı yazı, 11 işçinin kanını akıtan projelerin sahibi Torunların ve öteki inşaat baronlarının AKP ile kader birliği öyküsünü anlatıyor. Acaba Sözcü gazetesi bundan korkmuş olabilir mi? Eğer öyleyse, nerede kaldı Sözcü’nün muhalifliği, nerede kaldı bağımsızlığı?
- Mustafa Sönmez’in solculuğuyla Sözcü gazetesinin ulusalcı damarı kaynaşamamış olabilir. Okurla kan uyuşmazlığı olmuştur. Bu durumda da yazarın kendisine anlamlı bir açıklama yapılarak, hak ettiği tazminat ödenerek işine son verilmesi gerekir.
Bunların hepsi veya hiçbiri… Çünkü Mustafa Sönmez’e Sözcü yönetiminden hala ikna edici bir açıklama yapılmış değil. Patronlar böyle bir zorunlulukları olduğunun farkında bile değil. O kadar nobran ve o derece sorumsuzlar ki, kendi gazetelerinde yazan kişinin kendi okurlarıyla nasıl bir ilişki kurduğunun da farkında değiller. İşin daha kötüsü, bu okurla yazar arasında kurulan o ilişkiyi umursamıyor olmaları. Okurları Sönmez’e email’le veya sosyal medya aracılığıyla ulaşıp ne kadar üzgün olduklarını anlatıyorlar. Köşe yazarlarının okurlarıyla çok derin bağlar kurdukları malum.
Ancak, bizde gazete okuru vefasız. En sevdiği yazar bile işten atılsa, okur yine onu işten atan gazeteyi almaya devam ediyor. Bunun en güzel örneği Emin Çölaşan vakasıdır. Hürriyet gazetesi okurunun Çölaşan’ın ardından yaktığı ağıtlar ve hemen arkasından yerine konulan Yılmaz Özdil’e tav olması, Çölaşan’ı unutması. Çölaşan’ın gidişinden sonra Hürriyet’in tiraj artırması filan… Şimdi Yılmaz Özdil’in arkasından “Artık Hürriyet almayacağız” diyen okura da inanmayın. Bal gibi almaya devam edecekler gazetelerini. Yazarların biri gider, biri gelir neticede.
Ama en dramatik durum Sözcü’nünki. Sen kalk “Biz özgürüz, bizde kimse işten atılmaz, bize gel” diye Yılmaz Özdil’e çağrı yap, aynı anda tavana bakarak sorumsuzca başka bir yazarına kapıyı göster. Tam “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.”
Patronlar küstah.
Okur vefasız, talepkâr değil.
Çalışma Bakanlığı iş yasalarının ihlal edilmesini umursamıyor.
Zaten çalışma koşulları baştan yasalara aykırı.
Gazeteciler neden işten çıkarıldıklarını sormaktan aciz.
Bu gidişle daha çok gazeteci işini kaybeder.
Örgütlenmeden ve patronlardan hesap sormadan bu çıkmazı aşmak kolay görünmüyor. Basın özgürlüğüne sahip çıkılmadıkça ve gazetecilerin iş güvencesine kamudan talep olmadıkça, demokratik basını zor görürüz. İktidar işte bunu bildiği için zorbalığa devam edebiliyor.
- Twitter'da haber patlatmak 29 Haziran 2018 00:23
- Suruç katillerini sandık cezalandırsın 22 Haziran 2018 00:31
- Barış kazansın 14 Haziran 2018 23:12
- Seçimleri TRT değil Youtube kazandıracak 18 Mayıs 2018 00:29
- Polis kafalı gazetecilerden medya saçmalamaları 11 Mayıs 2018 01:33
- Cumhuriyet davası açık bir öç alma davasıdır 26 Nisan 2018 23:13
- Haberciyi öldürdüler ama haber yaşıyor 20 Nisan 2018 00:15
- Dumanla haberleşmeye hazırlanın 30 Mart 2018 00:55
- Doğan Yayın Holding'in satılması: İmam nikâhı resmi nikâha dönüştü 22 Mart 2018 06:56
- Ali Baba'nın çiftliğinde her şey yasal 16 Mart 2018 00:15
- Beton mikseri ve adalet sarayı 09 Mart 2018 00:57
- Siyasette ‘parlak’ fikirler 16 Şubat 2018 00:55