15 Eylül 2014

ABD stratejisi ve YPG - ÖSO anlaşması

Bush, 2001, 11 Eylül saldırılarından sonra ‘terörle mücadele’ ve ‘güvenlik’ söylemi eşliğinde ABD’nin Bölge’ye (Ortadoğu’ya) kendi politik çıkarları temelinde müdahale etmesine dayanan ‘Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’ni (GOP) uygulamaya koymuştu. Ancak önce Afganistan ve sonra Irak’a müdahale üzerinden sürdürülmek istenen bu politika, Irak’ta batağa saplanmış ve Obama, ABD’yi bu müdahale politikası nedeniyle içine düştüğü bataktan çıkaracak ‘barışçı’ bir lider olarak sunulmuştu. Obama’nın nasıl ‘barışçı’ bir lider olduğu ayrı bir tartışma konusu ama o da iktidarının son dönemlerinde açıkladığı ‘IŞİD’le mücadele stratejisi’yle ABD’nin tehdit olarak gördüğü güçlere-ülkelere müdahale hakkı olduğu savunusuna dayanan Bushçu ‘önleyici savaş stratejisi’ne, yani başladığı yere geri dönmüş oldu.

Obama’nın açıkladığı ‘IŞİD’le mücadele stratejisi’ ile ABD’nin IŞİD’in yaptığı barbarlıkları kullanarak kendi müdahaleci politikalarına yeni dayanaklar oluşturmak istediği açık. Ötesinde de bu strateji, aynı zamanda ABD’nin son birkaç yılda kendi politikaları etrafında toparlamakta zorlandığı ‘müttefikleri’ni yeniden dizayn edebilmesinin de yolunu açıyor. Bu strateji Irak’ta bir süreden beri IŞİD’e karşı ABD’nin havadan saldırıları ve karadan İran destekli Şii milisler üzerinden sürdürülmeye çalışılıyor. Asıl tartışma, IŞİD’i de böylesine büyük bir tehdit haline getiren Suriye’de bu stratejinin nasıl uygulanacağında düğümleniyor.  Çünkü bugün IŞİD’in ebesinin Esad rejimini devirmek için Suriye’ye müdahale eden ABD destekli Türkiye, S. Arabistan ve Katar olduğunu artık herkes biliyor. Türkiye’nin Esad’ı devirmek ve Rojava’da Kürtlerin kendi yönetimlerini kurmalarını engellemek için IŞİD’le birlikte ‘terör örgütleri’ listesindeki el Nusra dahil birçok radikal İslamcı grubu desteklediğini ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Ricciardone de söylüyor. 

ABD stratejisinin Suriye ayağında yine IŞİD’in havadan bombalanması ve karadan S. Arabistan’da eğitilip silahlandırılacak ‘ılımlı’ muhaliflerin kullanılması yer alıyor. Bu strateji IŞİD’i etkisizleştirip etkisizleştiremeyeceği bir yana, Suriye’yi müdahalelere açık tutmaya devam edecektir ve bu nedenle; yani Esad’la işbirliğine ve dış müdahalelerin önünü almaya dayanmadığı için de başarı şansı yoktur. 

Bu arada dikkat çeken gelişmelerden biri de Rojava kantonlarının silahlı gücü YPG ile ÖSO arasında IŞİD’e karşı ‘ortak eylem merkezi’nin kurulması oldu. Memlekette Kürt hareketine mesafesine ya da düşmanca tutumuna gerekçe arayanlar elbette bu anlaşmaya dört elle sarıldılar. Kürt hareketi bir çırpıda ‘Alevi düşmanı’ ve ‘emperyalizm işbirlikçisi’ ilan edildi de bu siyasi grupların ne kadar haklı olduklarını dünya âlem görmüş oldu!

Peki, gerçekten öyle mi?

İP’i geçtik de Sol, Yürüyüş gibi çevrelerin daha önce de Rojava’nın güvenliği için yapılan anlaşmaları bile ‘Alevi düşmanlarıyla ittifak’ olarak sunduklarını biliyoruz. Burada öncelikle bugüne kadar PYD-YPG’ye saldırmaktan geri durmayan ÖSO içindeki örgütlerin Kürtlerin IŞİD karşısında mücadele eden en önemli güç haline gelmesinden sonra onlarla anlaşmak zorunda kaldıklarının altını çizmek gerekiyor. YPG’nin de anlaşmaya, IŞİD’in Rojava’ya yönelik ciddi saldırılarının engellenmesi ve kendi politikalarına uluslararası desteği genişletmek çerçevesinden baktığını söyleyebiliriz. Öncelikle buradan bir çırpıda Kürt hareketinin ABD stratejisine bağlandığı sonucunu çıkaranlara sormak gerekiyor? Acaba Irak’ta oluşan fiili ortaklık nedeniyle İran ve Şii milislerin de ABD stratejisine bağlandığı sonucunu çıkarıyorlar mı? Yoksa sadece söz konusu Kürtler olunca mı ABD stratejisi geçerli hale geliyor? 

Evet, IŞİD bugüne kadar Suriye üzerinden sürdürülen bölgesel kamplaşma ve çatışmada karşı karşıya gelen güçleri fiili olarak yan yana getirmiştir. Ancak bu yan yana geliş, elbette herkesin hesabının farklı olması gerçeğini değiştirmemektedir. YPG’nin anlaşması, Rojava’ya saldıran IŞİD’e karşıdır ve Esad rejimine yönelik saldırmazlık politikasında herhangi bir değişiklik yoktur. Ve zaten PYD-YPG’yi böylesine önemli bir güç haline getiren de kamplaşmanın dışında durarak Kürtlerin diğer halklar ve inançlarla ortaklığı temelinde bir yönetim oluşturmalarıdır. Ancak Aleviler, Hıristiyanlar, Êzidiler için kurtarıcı olan YPG ve Rojava kuşatma ve saldırı altındayken kılını kıpırdatmayanlar şimdi Rojava’nın güvenliği için atılan bu adımdan sonra fırtına koparıyorlar. 

Son söz olarak söyleyelim. Daha önce de belirttiğimiz gibi herkesin kendince bir hesabı bulunuyor ve zaten PYD (Kürt hareketi) bugüne kadar ABD ve Türkiye’nin hesaplarını bozabildiği için önemli bir güç haline geldi. Ancak yeni durumda ABD’nin hesabının tutmaması; Kürtlerin ABD stratejisine bağlanabilmelerine yol açacak koşulların oluşmasının engellenmesi için yapılması gereken ilk şey, herhalde lideri ABD tarafından Türkiye’ye teslim edilen Kürt hareketini peşinen Amerikancı ilan etmek değil; Kürt hareketinin halklar için yarattığı demokratik-ilerici birikimin sahiplenilip desteklenmesidir. Yoksa ne kadar keskin laflar kullanılırsa kullanılsın, yapılan iş ABD stratejisine hizmet etmekten başka bir yere götürmez.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

OVP masada

OVP masada

Kamu, metal ve liman başta olmak üzere toplu sözleşme ve zam sürecindeki yüz binlerce işçiye orta vadeli programda yer alan düşük zam dayatılıyor. Patron, iktidar ve sendikal bürokrasi eliyle işçilere kabulettirilmek istenen bu zehirli programa karşı işçiler, birleşmek ve insanca yaşanacak ücret talebini kazanmak için yol arıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
BİSAM: Açlık sınırı 22 bin 886 TL, yoksulluk sınırı 79 bin 165 TL.

Evrensel'i Takip Et