Parola: İhmal varsa sorumlular cezalandırılacaktır
Amacı ve işleyiş kanunu aslında hep aynı olan kapitalizmin, ilk birikim dönemindeki görünümünü anlatmak için “vahşi kapitalizm” ifadesi kullanılır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken, vahşi kavramının sistemin hedef ve mantığındaki bir değişikliği değil işleyişteki kuralsızlığı anlatıyor oluşudur. Bir başka ifadeyle, kapitalizm farklı zamanlarda farklı çehrelerle karşımıza çıkabilir ancak amacı her zaman emek sömürüsüne dayalı olarak sermaye karını en çoklaştırmaktır.
Buna karşılık gerek burjuvazi gerekse onun siyasi temsilcisi konumundaki iktidar ya da muhalefet partileri, özellikle de kapitalizmin öldürme potansiyelinin açığa çıktığı zamanlarda, sade görünümü değil doğası itibarıyla da vahşi olmayan bir kapitalizm kategorisi varmış gibi davranırlar. Dahası, bu ayırımı sadece normatif değerlerin biçimlendirdiği yolunda bir toplumsal algı oluşturmaya çalışırlar.
Böylece “sorumlu” politikacıların sorumsuzlarla, “vicdanlı” patronların vicdansızlarla ikame edilmesi halinde sorunlar çözülecektir.
Böylece kapitalizmin geniş toplumsal kesimler için yarattığı yoksulluk, eşitsizlik ve ölümlerle sistemin işleyiş mantığı arasındaki bağ da gizlenecektir.
Böylece işçilerin isyanı “vahşi” kapitalistlere yönelirken, “güler yüzlü” olanlarla aralarındaki sınıfsal çelişkiyi saklamak burjuvazi açısından çok daha kolay olur.
Öyle ya; “ihmal varsa sorumlular cezalandırılacaktır”.
Her iş cinayeti sonrası bıkıp usanmadan ve dahi utanmadan söylenen bu sözler işte bu algı yönetiminin parolasıdır. Serbest piyasa düzeninin işleyişi ile işçi ölümleri arasında doğrudan bağ kurmayan her yaklaşım bu algıya katkı sağlarken işçi ölümlerinin “normalleşmesine” hizmet eder. Bu “normalleşme” belli düzeyde sağlandıktan sonra da üslup hoyratlaşır ve yapılan açıklamalar daha da pervasızlaşır.
Patronun ticari kârı insan yaşamının önünde tutan açıklamalarına veya Başbakan’ın “işçi ölümleri marka değerlerine zarar veriyor” diye yakınmasına verilen tepkiler, bu açıklamaları yapanlarla sınırlandırıldığı ölçüde kapitalist sistemin güvencesidir.
Soma katliamı öncesi madene “güvenli” raporu veren müfettişlerin, katliam sonrasında soruşturulmasına engel olan sadece Çalışma Bakanı değil devletin sınıf kimliğidir. Torunlar’ın işçilerin cenazeleri üzerinde yükselen kulelerini hastane statüsüne sokup denetim kanunu dışında bırakmak da devletin sınıf kimliği gereğidir.
Bugün Türkiye emek gücü piyasalarının önemli bir bölümü gerek çalışma süreleri gerek çalışma koşulları gerekse kuralsız istihdam biçimleri bakımından kapitalizmin en ilkel şartlarına sahiptir. Siyasal iktidar kuşkusuz ki bunun sorumluluğunu taşır. Ve öldürülen her bir işçi için ayrı ayrı hesap vermelidir. Vicdanlarımızın kanadığı hatta kanayan vicdanlarımıza tuz basıldığı da gerçektir. Ancak sınıf perspektifinden yoksun her önlem ve müeyyide arayışı bu işleyişi yeniden üretir. İş cinayetlerini engellemenin yolu “vicdanlı olmak” değil kapitalist sermaye düzenine müdahale etmektir.
Not: AKP iktidarı toplumsal hayatın her alanında kanattığı vicdanlarımıza tuz basmakla da kalmamış, bir de yargılama süreci başlatmıştır. Çarşı Grubu için hazırlanan ve kabul edilen “darbe” iddianamesi bunun son ve en çarpıcı örneğidir.
Çarşı halktır, Çarşı vicdanımızdır.
Alayına gider!
Evrensel'i Takip Et