16 Eylül 2014

Son aylarda Türkiye, kadim bir kültüre sahip bir halkla yani Ezidiler ile karşılaştı. Bu insanlar IŞİD’in zulmü ve korkusu nedeniyle yerinden olmuş yüz binler arasında idi. Sessizce kilometrelerce yolu yürüdüler, bazısı yalınayak, bazısı tek ayağında kalan terliği ile yürüdüler. Televizyonda bir kadın diyordu ki, “üç tane çocuğum var, ama ikisini yolda kaybettim, onları bulamıyorum”. Bu cümleler yolculuklarının özeti olsa gerek. Bu uzun yolculukta hem hastalıktan hem de IŞİD’in saldırılarıyla kayıplar verdiler. Sessizce Roboski’den Türkiye’ye geçtiler. Geçtiğimiz hafta Diyarbakır’da Ezidilerin kamplarını gezdiğimizde yine aynı sessizlikle bekleşiyorlardı.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi onlar için çadır kent inşa ediyordu. Bir yandan revir kurulmuş, hekim ve hemşireler ile konuştuğumuzda ilk günden beri hafta sonu izni olmadan orada çalıştıklarını anladık. Revirde bir de eczane vardı, gönüllü bir eczane kalfası görevinin başındaydı. Çocuklar parkta oynuyordu. Bir yandan kurulmuş çadırlara aileler yerleşiyor diğer yandan yenileri yapılıyordu. Henüz çadırlara yerleşmemiş olanlar yataklarını ve diğer eşyalarını ağaçların altına sermiş, sessizce bekliyorlardı, ortalıkta bir karmaşa, düzensizlik, gürültü ya da herhangi bir olumsuz bir şey olmadan bekliyorlardı. 

Ayrıca Sümer Park’ta oluşturulmuş yardımların toplandığı merkezi gezdik. Merkez uluslararası örgütleri aratmayacak şekilde son derece iyi organize edilmişti. Türkiye’nin her yerinden insanlar yardım malzemesi gönderiyor. Çalışanlar daha doğru bir ifadeyle gönüllü çalışanlar ile konuştuğumuzda son derece deneyimli oldukları anlaşılıyordu.

Şu anda bölge illerinde, Diyarbakır, Mardin, Urfa başta olmak üzere yaklaşık 26 bin Ezidi var. Bunların barınma, beslenme gibi gereksinimleri yerel belediyeler tarafından karşılanıyor. Sivil toplum örgütleri gıda ve giysileri temin ediyor. Bölgede tabip odaları ve eczacı odaları aracılıyla örgütlenen gönüllüler aracılığıyla sağlık hizmeti sunuluyor. Bu hizmet doğal olarak ayaktan sağlık bakımını karşılıyor. Oysa hastane hizmeti gerektiğinde yapılacak bir şey yok. Belediyeler çadır kentler kuruyorlar. Kızılay ya da AFAD ise ortalıkta yok, her şeyi yerel yönetimler yüklenmiş durumda. Geçtiğimiz günlerde HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız da bizim merak ettiğimiz bu soruyu, Ezidilere yönelik bu ayrımcılığı gündeme getirdi.

Ezidiler, inançları nedeniyle IŞİD’in hedefi olmuş. Onları bu kadar savunmasız kılan yine kültürleri ile ilgili olarak şiddetten uzak olmaları. O nedenle bir kez daha tarihten silinme tehlikesi ile karşı karşıyalar. Kendilerince kutsal olan Şengal Dağı’na sığındılar ancak zulüm orada da buldu. Ezidiler artık Araplarla bir arada yaşamak istemiyorlar. Türkiye’den Almanya’ya gitmek istiyorlar ama bir yandan da Almanya’daki akrabalarına kızgınlar, onları bu katliamda yalnız bıraktılar diye.

Çok az bir kısmı Viranşehir’deki eski Ezidi köylerine yerleştiriliyorlar. Türkiye Cumhuriyeti topraklarının sınırları çizildiğinde Güneydoğu illerinde yaşayan Ezidi Kürtler, gayrimüslimlere uygulanan varlık vergisi ile göç ettiğinde boşalan köylere yerleşiyorlar. 

Her şey oluyor, sağlık barınma gıda yardımı vb ama hükümetin yetkili mercileri ortalıkta yok. Suriyelilere yapılanların aynısının Ezidilere de yapılması beklenir. Kızılay yaklaşık 250 bin Suriyeliyi çadır kentlerde barındırıyor. Finansmanı Dünya Gıda Programı tarafından sağlanan gıda yardımlarını alıyor. Bu yardımlar kişi başı 80 TL, hanedeki herkes için veriliyor. Bu uygulama en temel gereksinim olan beslenmeyi karşılıyor. Geçtiğimiz yıldan beri ister çadır kentte isterse kamp dışında olsun tüm Suriyelilerin tedavi giderleri karşılanıyor.

Oysa savaştan kaçan bu insanların hepsi aynı statüde ve aynı muameleyi görmeleri gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin mültecilik konusunda kendine koyduğu kurallar nedeniyle bu insanlar “misafir” statüsünde. Uluslararası hukuka göre savaş ve çatışmanın olduğu ortama geri gönderilemezler. Yine bu kurallara göre ilk girdikleri ülke olduğu için Türkiye tarafından statülerinin belirlenmesi gerekir.

Bu coğrafyada savaş sürdüğü sürece yeni nüfus hareketleri olacaktır. Bir yandan bunlara hazırlıklı olmak bir yandan da göç mevzuatını ele alıp gelen kişilerin statüsünü tanımlanması ihtiyacı var. Bunu devlet kendi organları ile yapacak. Tekrar sağlık meselesine geri döndüğümüzde, sağlık hizmeti Türkiye’ye sığınan bu insanlar için yaşamsal bir gereklilik olmanın ötesinde bir insan hakkıdır. Yapılacak şey çok basit, Suriyeliler için sağlanan tedavi hakkının bir an önce Ezidiler için de sağlanması.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çayırhan’da çakal sofrası

Çayırhan’da çakal sofrası

AKP iktidarının özelleştirmek istediği Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesinin ‘adrese teslim’ ihalesi bugün gerçekleştirilecek. İşçiler ve kamuoyu özelleştirmeye karşı çıkarken, adrese teslim ihaleye sicili kabarık patronların katılması bekleniyor. Çayırhan’ı yutacak sofrada IC İçtaş, Cengiz, Kolin, Limak, Alagöz, Ciner, Yıldızlar SSS var. Ödenmeyen işçi ücretleri madenin satış fiyatından fazla!

317.36 milyon TL: Yunus Emre Termik Enerji Santralinin son 3 ayda ürettiği elektriğin değeri

204.9 milyon TL: Aynı dönemde 1000 işçinin ortalama ücretlerden patrona 'maliyeti'

0 TL: Şirket 2021, 2022 ve 2023 yıllarında hiç vergi ödemedi

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et